Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Kayıt: Non 0, 0000 Mesajlar: 3352 Nerden: New York
Tarih: Cum Şub 24, 2006 10:25 pm Mesaj konusu: Bir ehliyet hikayesi...
Bu alttaki gercek hikayeyi baska bir forumdan arkadasim "Madd" yazdi ve bana paylasim icin izin verdi. Siber uzayda kaybolup gitmesine icim elvermiyor, web siteme de koyacagim.
Buyrun, okuyun... Begeneceginizden eminim.
--------------Alinti, yazar :Madd ---------------
9 sene filan öncesiydi sanırım. "Ulan oğlum," dedim kendi kendime, "motora zaten biniyorsun, eşşeklik etme de bir ehliyet al! Bir de hesapta kanunlara saygılı geçinirsin!" Aslında çok daha önce B ehliyeti alırken yaşadıklarımdan dolayı başıma gelecekleri tahmin edebiliyordum ya, hadi neyse...
Gittim bir büyük ehliyet kursuna, (sonradan kapandı o kurs), dedim ki "Hacım ne lazım?" Adam şöyle bir baktı, "Abi biliyorsan kullanmayı verelim, yoksa bizde ne motor var, ne de motordan anlayan!"
Bende EL 250 var o zaman, dedim "Nema problema komşi, şam tatlı kaç para?" E o herife de Türkçe konuşulmaz ya! Topladım kağıtları, bayıldım parayı, dedikler ki "Sende zaten ehliyet var, kursa gelmene gerek yok, sınavlara gir yeter!" Bre canına yandığımın adamı, benim o ehliyeti hakkıyla aldığım ne malum ki? Ama kanun öyle münasip görmüş, adam ne yapsın.
Bu arada sağlık raporu alırken rastladığım albay emeklisi yarı kaçık ruh doktorundan filan uzun uzadıya bahsedecek yer yok. Hazırola geçirip gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet etmişliğim var mıdır, onu sordu amca bey psikolojik testin parçası olaraktan, darbe emeklisiydi zahir!
Neyse, vakit geldi, girdik yazılı sınava. Ben sınav kağıdındaki 3 yanlış sorulmuş soruyu tespit edip gözetmene bildirdim, ardından da 100 puanla sınavdan çıktım. Çıktım ama kapının önünde makaraları da koyverdim, çünkü ömrümde böyle saçma sorular görmemiş olmama rağmen (üstelik 3 tanesi de hatalı sorulmuştu!), kapının dışında millet geleneksel "Ay abi, hiç çalışmadığım yerden geldi yaaa!" geyiğini harlı ateşin üzerinde döndertmekle meşgul idi. Ben bayağı bir zaman güldüm, yollarda insanlar deli midir diye bakıp durdular. Eeeee, ben "MADD" adını daha dün almamıştım ki, tabii ki çoktan civatalarımı, somunlarımı asfalta saçmıştım bir gariban Çin motoru misali!
Ama asıl facia ardından gelen direksiyon sınavı olacaktı! Pis yağmurlu bir pazar günü, daha afyonum patlamamışken kalkıp yola düştüm. Motoru çamura sokmaya kıyamadığımdan, "Nasılsa orada bulunur bir tane!" diye, hiç adetim olmadığı üzere başkasının motoruna niyetlenerek kursun servisiyle anasının gözündeki sınav alanına duhûl oldum.
Sınav alanı yarısı beton, yarısı bataklık bir mevkii idi. Ben bataklığa bakıp tam kendi kendime "Hovercraft ehliyetini de burada veriyorlar zahir!" diye düşünürken, sınav hocası olduğunu söyleyen şen şakrak, yarı çatlak bir zat-ı muhterem "Good morning cemaat-i müslimin!" diye (şerefsizim abartmıyorum) karşıdan bir yerlerden sökün etti. Ve dahi bataklığı göstererek "Şurada bir tur atana helalinden ehliyet var bugün!" diye müjdeledi!
Ehliyet almaya gelenler arasında kimler yoktu ki? Zabıta donanımlı MZ ile gelen belediye zabıtaları, kuryeler, EN 500 ile gelen genç bir eleman ve bir de Ford arabayla gelen bir muhterem ki onun hikayesine de sıra gelecek.
Biz toplanmış konuşurken birşeyi farkettim ki herkes bizimle aynı yerde sınava girmeye çabalıyordu. Farkedilmeyecek gibi değildi, çünkü eski bir Bedford kamyonu yerinden kaldırmaya çalışan bir öğrenci az daha üstümüze çıkıyordu ve bizler çil yavrusu gibi dağılarak gökyüzündeki büyük motorcunun yanına gitmekten son anda kurtulabilmiştik! Ortalık araba kullanmayı bilmeyen bir sürü öğrencinin haldır haldır ehliyet aldığı, kamyonların öksürüp otobüslerin tıksırdığı bir cehenneme dönmüştü! Kendi kendime "Mahşer yeri de böyle olsa gerektir?" diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Uzatmayalım, bir kurye arkadaşım CG 125'ine talip oldum, o da delikanlılık edip "Ayıpsın baba, al bunla gir sınava!" dedi. Ancak üstüne çıkınca sirk motoruna oturmuş ayıcık gibi oluvermiştim, üstüne üstlük motoru düz sürmeye kalkınca sağa gidiyordu! O esnada hoca efendi arkamdan "Yallah tazyik!" diye bağırdı ve kendimi bir anda diz boyu çamura doğru giderken buluverdim. Kaçacak yer de yoktu, önüm çamur, sağım Bedford, solum AS 900! Düşmemek için türlü maymunluk ederek diz boyu çamur deryasını geçmeye başlamıştım ki, hoca efendi yine arkamdan "All right, all right, come back, Allah kabul etsin, verdim ehliyeti!" (vallahi de billahi de abartmıyorum) diye seslendi. Tabii içimden "Ulan çamura girmeden vereydin ya eşşoolusu!" diye söverek dönüp, motoru kazasız belasız sahibine teslim ettim.
Haaa, daha önce bahsettiğim Ford arabayla sınava giren arkadaşın hikayesi nedir? Sıra ona gelince hoca sordu, "Neyle gireceksin sınava ya müslüman?" diye. Herif şöyle bir durdu, "Ben ömrümde motora binmedim ki!" deyiverdi! Ben içimden "Fessuphanallah!" çekerken hoca dönüp demesin mi, "Arkadaşa bir el atın, o kadar gelmiş, ehliyetsiz döndürmeyelim!" diye sana?
Altı kişi (rakamla 6) toplaştık biz bu herifin etrafına. İkimiz zabıta MZ'sini tuttuk, dört kişi herifi kaldırıp motorun üzerine koydu. Mecburen, çünkü herif ayağını kaldırıp motora binmeyi bile başaramadı! Sonra herif motorun üstünde put gibi otururken, biz etrafındaki altı kişi motorla beraber koşarak motoru çalıştırmak için gerekli işlemleri yaptık. Biri debriyajı sıktı, biri eliyle vitesi geçirdi, biri diğer taraftan gazı idare etti, iki kişi motoru dengede tutarken, altıncı eleman da herifi belinden kavrayarak motorun üzerinde tuttu!
Bu sirk gösterisi yaklaşık 10 metre kadar devam etmişken hoca efendi yine arkamızdan "Very good, very good, Allah kabul etsin, indirin arkadaşı da imzasını atıp ehliyetini alsın!" diye bağırdı.
Tabii finalde herifçioğlunun motordan inmeye çalışırken MZ'yi üzerimize devirdiğini ve dört kişinin motorun altında kalıp çamura bulandığını söylememe gerek var mı, bilemiyorum. Ben son anda kendimi yana atıp yerinden çıkan depo kapağı yüzünden üzerime fışkıran benzinle kurtulmayı başarabildim. Olsun, benzin motorcunun parfümüdür.
Herşey olup bittikten sonra, potansiyel trafik canavarları servis otobüsüne doluşurken, Fordlu genci bulup, "Bana bak, sen niye motor ehliyeti aldın bakayım?" dedim. O da gülüp, "Abi yarın motorlu kuryelik yapmaya başlıyorum, ehliyeti şart koşmuşlardı da ondan aldım!" demesin mi? "Bak," dedim müstakbel maktule, "Bu akşam eve giderken helvalık irmik, şeker, yağ al, öyle git madem!" Güldü, "Birşey olmaz be abi!" dedi.
Eve döndüm, bir fincan kahve yaptım. Oturup sigaramın dumanına bakarak gerçek dünyanın nasıl da en değme kurgu romandan daha absürd bir yer olduğunu düşünerek günü tamamladım...
Aaa ne rastlantidir ki benimki de buna benziyor...
Zaman milattan oncesi, o aralar CarlGustav'in Kinetic 100'unu kullanmaktayim. Kardesim bir EN500 alinca ben de ehliyet almaya karar veriyorum. Istanbul'un "köy"lerinden birinde ayni adli surucu kursuna gittigimi hatirliyorum.
Goruntu nasil olabilir? Duvarda asili "Bay Yanlis, Dogru Ahmet" kilikli trafik tabelalari, cogu sararmis, ana masada "buyur canim" diyen bir adam, yuzunu yerden kaldirmayan bir sekreter teyze...
Neyse yapilan mulakat sonunda kursa devam etmeme gerek olmadigini ogreniyorum. Yazili sinava gittigimde ahali korkudan kirilmis durumda. Sinif icinde kimler yok ki? Yasli bir amca icinden okumayi beceremiyor, butun sorulari sesli okuyor, anlamiyor, donup ona buna bir de normal sesle soruyor. Sinif gozetmeni ayni kursta hocaymis, devam edenlerin arasi pek iyi. Kopya alip verenler, bagira bagira konusanlar, hocanin gezip herkese tek tek yardim etmesi, unutulacak gibi degil. Sorular da eski sistem o zaman, soyle ki oyle bir cevap sistemi var ki dogrusunu secememek icin epeyce ugrasmak lazim. Ornegin:
Egzost'dan mavi duman cikiyorsa bu neye isaret ediyor olabilir?
gibi. Ornekler cogaltilabilir. Oyle sorular dusunun ki cok karmasIk olsun. SIklardan birisine dogru cevabi yazin, ancak geri kalanlarin hepsini absurd, aptalca seceneklerle doldurun.
Neyse, sinavi gecmisiz, ertesi gun ben Kinetic ile kursa gittim. Yengec misali yan yan giden kurs otobusunun arkasina takilip Ayazag'da dereboyuna gittik. Sinav yolun dar bir kesiminde yapiliyor ancak o da nesi? Meger burasi bilimum insaat kamyonlari-TIR'larinin rotasi uzerinde, sanirim o donemde yapilmakta olan Kemer Country'e malzeme tasiyorlar. Kamyon geldikce biz cimlere iniyoruz, onlar hic hiz kesmeden devam ediyorlar, arada bizim kukalardan bir ikisini eziyorlar.
2 MZ'li kurye arkadas var, Kinetic ile ben varim baska motor yok ortada. Insanlar kursun motorunu bekliyorlar. Aslinda hic gormemisler ama guya bir tane varmis, yoldaymis. Once araba sinavi yapiliyor, bir kac defa TIR tarafindan cignenme tehlikesi geciriyoruz.
O sirada uzaktan tuterek bir sey geliyor. Bir sey diyorum cunku aracin ne oldugu belli degil, daha cok buharli, yandan carkli bir gemiyi andiriyor.
Neyse yaklasiyor. Garip bir nesne. Uzerinde "Arzum Kebap Salonu" yaziyor. Kursun o hic gorulmemis motoru daha bize gelemeden ariza yapmis, onlar da komsulari olan kebap salonunun motorunu kapip gelmisler. Ancak arac uc tekerlekli, IZH'nin epeyce bozulmus bir versiyonu. Yaninda sepet gibi bir sey var, tam sepet de degil... Ona da kucuk bir tekerlek takmislar, kullanan kebap salonu adami kullanmayi tam olarak bilmiyormus.
Aractan cok acayip dumanlar cikiyor, vites koldan. Getiren adamin surusu uzaktan bir sirk cambazini andiriyor. Bizim ekibi daha da bir korku sariyor. Cogu beni kesmeye basliyor. Kukalari istedigimiz gibi diziyoruz. Aradan slalom yapilacak, 100 metre gidilip U donusu ile geri donulecek. Once kurye arkadaslar yapiveriyorlar, abartmiyorum maksimum 30sn.-1 dakika arasi surmustur.
Hocaya bu sefer de ben baski yapiyorum. TIR altinda kalmadan gitmeye niyetliyim. O da nesi? Hoca'nin israri ile arkama bir kisi biniyor. Beraber gidip geliyoruz, ikimiz de aliyoruz ehliyeti. Biz yolcumla beraber hic inmeden imzayi cakip oradan ayriliyoruz. Kalanlar ne oluyor bilemiyorum. Birden ahbap oldugum yolcumu otobuse birakip evime donuyorum.
Kayıt: Dec 02, 2004 Mesajlar: 148 Nerden: İstanbul / Avrupa
Tarih: Cmt Şub 25, 2006 9:28 am Mesaj konusu:
O da nesi? Hoca'nin israri ile arkama bir kisi biniyor. Beraber gidip geliyoruz, ikimiz de aliyoruz ehliyeti. Biz yolcumla beraber hic inmeden imzayi cakip oradan ayriliyoruz. Kalanlar ne oluyor bilemiyorum. Birden ahbap oldugum yolcumu otobuse birakip evime donuyorum.
Off off öldüm bittim ya bu nası bişi......... _________________ Hakan GÜRSU
Kayıt: Oct 13, 2003 Mesajlar: 1101 Nerden: Bandırma
Tarih: Cmt Şub 25, 2006 10:34 am Mesaj konusu:
Gecenlerde tv de seyrettim istanbul merterde bir ehliyet kursu ... değil kursa gitmek sınava bile sokmadan ehliyet veriyormuş... Olayın açığa çıkmasının sebebi ise çok ilginç... adayların yerine sınava girecek olan kişiye teklif edildiğinde bu durum hemen kabul edip tv kanalını arıyor ve gizli kamera ile herşey açığa çıkıyor ... sınav başına 250 ytlye anlaşmalarına rağmen, herşeyin açığa çıkmasını sağlamak istemesinin sebebi geçmiş senelerde 2 ayrı kazada yeğenlerini kaybetmiş olması.... düşünsenize ; eğer adamın başına böyle birşey gelmese belkide bunu meslek haline getirecek ....
Ehlityet kursuna gelince... adamın bu yakalanması ilk değilmiş... esas berbat durumda sanırım burada ...
Kayıt: Aug 13, 2003 Mesajlar: 2531 Nerden: Bruksel
Tarih: Cmt Şub 25, 2006 11:41 am Mesaj konusu:
Donald_Duck demiş ki:
Var mi baska enteresan hikaye ??
Var hocam. Zaman 90'ların sonu, mekan çok çok uzak bir galaksi değil, İstanbul Kadıköy. Motor almayı kafam koymuşum, "önden ehliyet almak lazım" gerek şartını sağlamak için kurs dolaşmaya başlamışım.
5-6 yer gezip başarısız olduktan sonra jargonu kapmışım. Söylemen gereken replik
"Motor kullanmayı biliyorum, sadece sınava gireceğim. Evet, B ehliyetim var. Hayır, teorik derslere girmeyeceğim. Anlaşmalı olduğunuz poliklinik hangisi?"
şeklinde. Bunun dışına çıktınız mı red cevabını yiyorsunuz. Yukarıdaki son cümleye takılanlar için, o zamanlar kurul raporu gibi birşey gerekiyordu. Kursun anlaşmalı olduğu polikliniğe gittiğinizde 10 dakikada 6 doktor(!) dolaşıp raporu alıyordunuz. Bu doktorların arasında
"Diyelim arabanın biri seni sıkıştırdı. Önüne kırıp adamı dururup anasına küfredip tekme-tokat dalar mısın yoksa canımı sıkmaya değmez diyip devam mı edersin?"
gibisinden tuzaklı psikoanaliz soruları icraa eden psikolog ve "Sen aklı başında bir gence benziyorsun, trafiğe çıktığında bizi mahçup etmezsin di mi? Ahahaha" gibi Cem Yılmaz'ın tahtına varis başhekimler vardı.
Nihayetinde bir kurs bulup kendimi yazdırdım. Sınav günü verdiler. Üstüne basa basa
"Bak abi, kullanmayı biliyorsun di mi? Biz mesuliyet almıyoruz, ona göre!"
cümlesini otistiğe anlatır gibi seksen defa tekrar ettiler (Ehliyet veriyorsunuz, nasıl mesuliyet almıyorsunuz? sorusunu aklıma getirmemeye çalışıyorum ). Baktım adamlar ciddi
"Kursun motorunu biraz tanımam lazım. Siz bana bir gün söyleyin, şöyle bir-iki tur atıp alışayım ben motora"
dedim. Adamlar;
"Abi bildiğin scooter işte. Vitessiz"
"Güzel kardeşim, scooter'ın vitessiz olduğunda mutabıkız zaten de benim alışmam lazım. Sen bir gün ayarla, ben motoru göreyim."
"Peki abi, öğleden sonra gel motora gidelim."
dedi.
Öğleden sonra kursa gittim, kurstan iki kişi emanet bir arabayla çingene mahallesi ayarında bir yerlere götürdü beni. Hep beraber bir apartmanın bodrum katına indik (Hayır, film tahmin ettiğiniz tecavüz sahnesiyle devam etmiyor), kapıcı ve oğlunun da yardımı ile Honda scooter merdivenlerden yukarı taşındı. Bana anahtarı verdi bir tanesi ve
"Abi, sen biraz takıl işte buralarda, biz şurada döner ekmek yiyelim"
diye tek başıma bıraktı beni. 3-4 deneme sonunda motoru çalıştırdım. Gazı verdim, baktım ufaktan gidiyor. Sokaklarda yukarı aşağı turladıktan sonra kurtlandım herhalde, motorun üstündeki tek aynayı (sol ayna kopuktu) ayarlama ihtiyacı duydum. Ama motor hareket halinde iken. Niye? Çok iyi kullanıyorum ve doğal yeteneğim var ya, ondan. Sol eli bıraktım, sağ el hala gazda. Aynayı çevirdim ettim, yeteri kadar dönmedi bir türlü. Mühendis olarak sorunu saniyesinde çözerek aynayı gidona bağlayan çubuğu geri çekmem gerektiğini anladım. Gazı bıraktım, sağ elle çubuğa olanca gücümle asıldım. Çekmemle beraber altımdaki motor, dağlanmış katır gibi şaha kalkarak ileri atıldı. Bir yandan ayaklarımla dengelemeye çalışırken öbür yandan gazı kapatmaya çalışıyorum, gaz en kapalı konumunda zaten. "Frenle durdurayım bari" diyorum, sol fren kolu çalışmıyor. Tüm bunlar olurken motor dört nala caddenin sonundaki kavşağa ilerliyor. Sağ freni sıkıyorum motor hafifçe kasılıyor sadece. Baktım olmayacak, "Hangi düğmeye bastıysan tekrar bas" sorun çözüm algoritması aklıma geliyor. Ayna çubuğunu ileri itiyorum, motorun sesi kesiliyor, yavaşlamaya başlıyorum. İlk iş sağa çekip etrafta "Koş hanım, Medrano sirk maymunu mahalleye gelmiş, gösteri yapıyor" adamlarından var mı diye bakınmak. Şükür, kimse görmemiş. Sonra gaz koluna bakıyorum, niye takıldı diye. Ayna kelepçe ile gaz tamburunun biraz ilerisine monte edilmiş. Ben aynayı geri çekince gazı dibine kadar açmışım gibi gerilmiş gaz teli.
Kavşaktan dönüp motoru teslim ediyorum. Sınava hazırım
Teorik sınav komedisini geçip Pazar sabahı kurs önündeyiz. Benim gibi motor pratiğine girecek 4 kişi daha var. Çay eşliğinde muhabbet ediyoruz. Çocuklardan biri ikinci defa giriyormuş, bize tecrülerini anlatıyor. Az sonra kursun minibüsü geliyor. Hemen ardında da bizim tek aynalı scooter. B ehliyeti alacaklar minibüse doluşuyor, kurs yetkilisi bizi kenara çekip
"Arkadaşlar, motor sınavına gireceklerden biri motoru sınav yerine kadar sürebilir mi? Minibüse yüklemek zor oluyor"
diyor. İkinci defa giren çocuk bana kaş-göz işareti yaparak "Ağzını açma" diyor. Kimseden ses çıkmayınca hepimizin yardımıyla motor minibüsun koridoruna yükleniyor. En arka sırada oturan iki kıza motoru virajlarda zaptetme görevi veriliyor. Kurs mahaline giderken kaş-göz yapan elemana sebebini soruyorum, cevap müthiş;
"Abi geçen sefer de böyle oldu. Motor arkada minibüs önde gidiyorduk. Bu şöför olacak p.zevenk Şile yolunda bi bastı, 70 yapabilen scooter gözden kayboldu. Çocuk sınav yerini de bilmiyormuş, 2.5 saat sonra gelebildi."
45 dakika sonra damperli kum kamyonlarının cirit attığı eski Şile yolundayız. Belli ki "Bunların arasında kullanabilen herkes normal trafikte de kullanır" şeklinde bir doğal seleksiyon anlayışı hakim. B ehliyeti alacakları beklerken devasa cruiserları ile 3 kişi geliyor. Onlar da ehliyet alacakmış. Abilerin bunca mesafeyi ehliyetsiz katetmesi ve sınava gelmesi paradoksunu kimse umursamıyor. Araba ehliyeti alacakların işi bittikten sonra sınav gözetmenleri ellerinde kukalarla geliyor. "Bunları aralarında iki metre bırakacak şekilde dizin bakalım" diyorlar. Kuka dizen kursiyere 2m çok dar gelmiş olacak ki her kukadan sonra 8-10 adım attıyor diğer kukayı öyle bırakıyor.
Gözetmenler ellerindeki listeden ilk öğrenciyi çağırıyor. Sınav basit, kukaların arasından geçerek ileri gidilecek, U dönüşü yapılacak, yine kukaların arasından dönülerek geri gelinecek. İlk eleman çıkıyor, U dönüşünü ayakları vasıtası ile yaparak kukaların arasından tekrar geri geliyor. Gözetmenler hiçbir kukanın devrilmemiş olmasından çok memnun. İkinci olarak beni çağırıyorlar. Sorunsuzca gidip geliyorum. "Sen daha önceden kullanıyordun galiba?" diyorlar, sınav öncesi çalışmamı hatırlayıp "Gaz kontrolum fena değildir" diyorum, baş sallayıp onaylıyorlar.
Benden sonra sınavı tekrar alan çocuk biniyor. 6 kukayı yaklaşık 1 dakikada geçebiliyor, U dönüşü sırasında motoru devirmeye çok yaklaşsa da toparlayıp burnunu geri çeviriyor. Tekrar kukaların arasından gelmenin anlamsız olduğunu düşündüğünden hepsini pas geçip doğrudan başlama noktasına dönüyor. "Zaten kukların arasından ilk seferinde geçmişti, tekrar etmeye ne gerek var?" anlayışında olduğunu düşündüğüm gözetmenler ses etmiyor, sadece baş sallıyorlar. Sırada cruiser'cı abilerden biri var. Koca aleti kukaların arasından nasıl geçirecek diye beklerken eleman scooter'a atlayiveriyor. "Hocam, bu kask kafamı kaşındırıyor, takmasam olur mu?" sorusuna olumlu cevap aldıktan sonra kukaların arasından gidip dönüşte pas geçerek sınavı bitiriyor. Bu noktadan sonra herkes dönüşte kukalar arasından geçmenin gereksizliği konusunda mutabık olmuş, sınav çabucak bitiyor, "İki hafta sonra kurstan ehiyetlerinizi alabilirsiniz arkadaşlar" eşliğinde viziteli/onaylı sürücü oluyoruz, hayırlı olsun _________________ Entia non sunt multiplicanda praetar necessitatem¹...
Ilker Eryilmaz
2004 Suzuki SV650 S
Belcika/Bruksel
Tamam, hadi motosiklet ehliyetini önemsemiyorlar,diyelim.Gerçi çok önemli.
Ya otobüs ehliyetine ne demeli.Vallahi direksiyon sınavında 1 km.gitmedim.Geri vitese atıp geri bile götürtmediler.Bütün ehliyetler bu şekilde veriliyorsa vay halimize.(Bu arada ben otobüs kullanmıyorum.Bir ara ehliyet almıştım).
Kayıt: Apr 06, 2005 Mesajlar: 112 Nerden: Istanbul
Tarih: Cmt Şub 25, 2006 3:21 pm Mesaj konusu:
Otomobil ehliyeti sınavında benden önce binen hatun kişi arabada "komisyon" da varken debriyaja basmadan marşa bastı, öndeki arabaya tosladı ve ehliyeti aldı. Yıl 1990.
Motosiklet ehliyet sınavında ise sadece 5 (yazı ile beş) metre gittim ve arkamdan "tamam" diye bir ses duydum. Kafamı çevirip baktığımda sınav komisyonu dönmüş gidiyordu. Oralardakilere ne oluyor gibisinden bir işaret yaptım, "Tamam bu kullanır!" demişler ve dönüp gitmişler! Yıl 2005.
Kıssadan hisseler:
1. Türk şoförü en asil duygunun insanıdır (Ne demekse!) Şoförler derneği altında Atatürk imzası ile bu yazıyı her yere asıyor. Bir bildikleri vardır herhalde.
2. Biz adamları suçluyoruz ama onlar işin o kadar ehli olmuşlar ki, beş metre gidişime bakıp bendeki cevheri keşfettiler.
3. Benim tecrübelerime göre aradan geçen 15 yılda hiçbirşey değişmemiş. Buna istikrar derler arkadaşlar.
4. Atasözleri her zaman doğru söyler: Kervan yolda düzelir! Atası böyle diyenin torunundan ne hayır gelir?
Teşbihte hata olmaz demişler; köpek eğitimde iki ekol vardır, biri cezayı diğeri ödülü kullanır. Bu sistemi bize uygularsak "ceza"nın daha iyi sonuç verdiğini görürüz. Son yıllarda görüntülü radar'lar çıkınca ve cezalar artınca şehirlerarası yollarda hızın ve ölüm istatistiklerinin nasıl azaldığının farkında mısınız? Görüntü kaydedildiği için rüşvet ile kurtulmak zorlaştı ve cezalar da can yakıyor, dolayısıyla çoğu nsan kuzu kuzu gitmeye başladı. Nerden mi biliyorum?
Gönül ister ki insanlar ceza korkusundan değil öyle olması gerektiğini BİLDİKLERİ için emniyet kemeri taksınlar ama....
Sevgiler. _________________ Serkan Dilver
532 4336965
---------------------------------------------------
"Hızlı gidip birini değil, yavaş gidip hepsini..."
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız