Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Tarih: Pzr Tem 17, 2005 9:09 am Mesaj konusu: BATI-DOĞU KARADENİZ SOLO GEZİ (Resimli Roman)
3500km'lik bir Karadeniz turu planladım. Bir takım şanssızlıklardan dolayı bu geziyi tek başıma gerçekleştireceğim. "Yalnız kovboy yollarda" şeklinde bir olay... İlk gün rota şöyle:
07.07.2005 Saat 08.00 İzmir'den ayrılıyorum. Motorum, birkaç hafta önce aldığım BMW K1200RS. Hava fena değil. Tek başıma yolculuğu sevmiyorum. Fulya arkamda olsa keyfim iki kat artardı. Sabah sabah türkü iyi gider diyip, bildiğim bütün türküleri söylüyorum. Kaydırı guppak Cemile, bunlardan biri.
Balıkesir, Bursa, Yalova, İzmit, Düzce ve Akçakoca. Geziye başlayabilmek için önümde 600Km'lik sevimsiz bir rota var. Ama başka çare yok, öpe öpe gideceğim bu yolu. Yalova'ya kadar zaten bildiğim yollar.
Yolum Gölcük'den geçiyor. 18 temmuz 1999'da depremden hemen sonra görevli olarak gelmiştim en son. Burada durmalıyım dedim ve sahile yollandım. Son gördüğümde çay bahçelerinin üzerine yıkılmış apartmanlar, suyun içine gömülmüş evler vardı. Bugün bile insan korkarak bakıyor. Ama zaman her şeyin ilacı. Sanki hiç öyle bir şey olmamış; o acılar hiç yaşanmamış gibiydi. O günlerden hiç iz kalmamış; iyi ki de kalmamış. İşte şimdiki Gölcük
Denize ve sahile baktıkça karnımın acıktığını hissettim. Biz Gamsızlar iyi koku alırız. Gurul gurul eden midem, antenlerimin çalışmasını sağlıyor. Kısa bir araştırmadan sonra tarihi bir köfteci buldum. Tabaktaki görüntü "ye babam ye" şeklindeydi. Afiyet olsun Zafer... Yalnız olunca insan kendi kendine konuşmayı öğreniyor
Yemekten sonra bunları biraz eritmek için Otoyola girdim. Burası 85km'lik bir etap. Bitince Düzce'deyim. RS'in hakkını burada veriyorum. Beni görüp gazlayan bütün arabaların istediklerini veriyorum. Neden böyle yaparlar hiç anlamıyorum. Sanıyorum insanlar hem motoru merak ediyor hem de arabalarını denemek istiyorlar. Olsun biraz da eğlence lazım bana da. Ne de olsa üç şeritli Otoyodayız. Kendime soruyorum "Kaç basıyor abi bu?" Cevap: 265km/h
Başlangıca gittikçe yaklaşıyorum. Bitki örtüsü değişmeye başladı. Özlediğim yeşile yavaş yavaş kavuşuyorum; ne de olsa artık Batı Karadeniz'deyim...
Otoyoldan çıkıp Düzce'ye giriyorum. Düzce'den Akçakoca yoluna dönüyorum, tamamdır. Yolun bundan sonrasının tadını çıkarmalıyım. Karadeniz mimarisine uygun evler bile bana selam vermek için yolun hemen kenarına gelmişler. Uzun zamandır antrenmanını yaptığım "giderken fotoğraf çekme sanatı"nı uygulamanın tam yeri. Deneyelim bakalım. Şırrrak Olmuş mu???
Böyle resim çekmek için motorum pek müsait. Ne de olsa cruise control var. İyi ki de var. Yol boyunca ona çok dua ettim. Sağ eli dinlendirmenin başka yolu yok çünkü. Devreye soktuktan sonra gidonla işiniz kalmıyor pek. Ağırlık aktarımı ile virajları bile dönüyorsunuz. Ama bu, sık yapılacak birşey değil. Eller hafifçe gidonun üzerinde olmalı.
Nihayet Karadeniz sahilindeyim. Ama yapılar ona ulaşmamı engelliyor. Akçakoca, planımda ilk gün kalacağım yer.Ne heveslerle geldiğim bu yer beni içine kabul etmiyor. Bina, bina, bina...
Akçakoca'yı boydan boya geçiyorum. Dönüp bir daha geçiyorum. Olmuyor, sevmiyorum. Benim istediğim yer burası değil. 600Km gelmişim ama devam etme kararı alıyorum.
Hemen şehrin dışında duruyorum. Güzel bir plaj burası. İnsanlar yüzüyor; ben de istiyorum ama önce kalacak yerimi ayarlamalıyım. Denize bakıp iç geçiriyorum...
Bu arada taaa uzaklarda bir platform görüyorum. Yalnız, bizim mi bu bilmiyorum. Bilen varsa söylesin...
Çayımı içerken haritama bakıyorum. Önümde Alaplı ve Ereğli var. Hadi bakalım yolcu yolunda gerek. Bu arada saat 15.00 civarı. İyi gelmişim, daha önümde akşama kadar epey vakit var. Tatil güzel şey.
Yollar artık tam Karadeniz yolları, kıvrıla kıvrıla gidiyorum. Tam 10km bu zevki tattıktan sonra, karşılarda yer yer toz bulutu görüyorum.
Oha ya oha Yol yapım çalışması tabelaları, ve dalıyorum tozun toprağın içine. Az önce zevkli zevkli geçtiğim kamyon ve minibüsler, intikam alırcasına hiç gaz kesmeden geçiyorlar yanımdan. Etme bulma dünyası...
Olsun, tatildeyim ya keyfimi bozamam, yavaş yavaş geçiyorum bu pis yeri de. Az sonra Alaplı'ya geliyorum. ı-ıh burası da değil aradığım yer. Kal-mı-yo-ruuuuuuum. Devam Ereğli'ye. Erağli de tam bir sanayi bölgesi. Her yer demirden sanki. Devam...
Sırada Zonguldak var, artık orada kalırım. Kentin girişinde bir sıcaklık yakalıyorum...
Doğru kentin alış-veriş merkezine yöneliyorum. ana caddede park halinde iki motor görüyorum. hoooop hemen arkalarına park ediyorum ben de. Etrafı biraz geziyorum ve bir de dondurma patlatıyorum arada Yanıma gelen Zonguldak'lı gençler, "abi kaç yapıyor bu" der demez 500 diyorum. Gülüyoruz.
Ben diğer motorların sahiplerini bekliyorum. İkisi de 34 plakalı. Biri VFR diğeri de sanıyorum Ducati. 5 dakika sonra sahipleri de damlıyor motorların yanına, tanışıyoruz. Burada yaşıyorlarmış, bana kalacak bir otel tavsiye ediyorlar. Avukat Metin Bey'e teşekkür ediyorum ve oteli aramaya başlıyorum. "Allahım ne olur, deniz kenarında, şirin, salaş bir yer olsun" dualarıyla oteli buluyorum. Emirgan Otel. Düşündüğümün tam teri lüks bir otel çıkıyor. Olsun diyip odama çıkıyorum. Pek bir lüks canıııııım.
Perdeleri açınca yüzüm birden gülüyor. Tam da istediğim gibi bir manzara var karşımda. Küçük bir koy ve denize sarkan yeşil. "Yeşille mavinin kucaklaştığı Karadeniz'e" yakışan bir yer sonunda. Yaşasııııın...
Duşumu alıp, üstüme cici birşeyler giyip şehir merkezine bir kez daha gitmeye karar veriyorum. ZMK başkanı Kemal Bey'i arayacağım. Telefonunu coolrider'den alıyorum. Müsaitse bir kahve içmeye davet edeceğim ama telefon açılmıyor bir türlü. Bu sırada şehri gezmeye devam ediyorum. Kömür kenti Zonguldak'ta kömür işçilerini temsil eden bir de heykel var. Görür görmez zınk diye duruyorum, durulmaz yerde. Allahtan polisler pek bir nazik.
Akşam olmak üzereklen karnım acıkıyor ve şööyle karışık bir pide yiyiyorum. Oooh sefam olsun. Pidenin resmi yok merak etmeyin
Daha sonra muhteşem olacağını tahmin ettiğim "Gün batımı" için otelin yolunu tutuyorum. fıstık gibi bir akşam olacağa benziyor. 700Km yol yaptım ama hiç yorgunluk yok. (Bana ihtiyar diyenlere duyurulur.) Tabii bunda K1200RS'in de katkısı var
Terasa oturup bir de bira ısmarlıyorum, gel keyfim gel. Bugünlük bu kadar. Hadi hepinize iyi akşamlar... (birinci günün sonu mu acaba??)
Derken akşam oluyor. Tatlı bir serinlik kaplıyor ortalığı. Birden bir tren sesi geliyor kulağıma. Tam karşımdan bir tren, kısa tünellere gire çıka bize doğru geliyor. Komik bir görüntü. Nereye gidecek bu derken, birden tam da otelin altına girdiğini görüyorum, hoppalaaaaa.
Hemen terasın öbür tarafına koşuyorum. Gerçekten de otelin tam altından geçiyor bu yahu. O sırada trenin tüm sesi kesilmiş durumda. bir-iki saniye sonra diğer taraftan çıkıyor. 50 metre açıktan gittikten sonra yine bir tünele giriyor ve gözden kayboluyor. Gece karanlığında olayı çok kestiremiyorum. Sabah ilk işim bu olayı çözmek olmalı. Tatlı rüyalaaaaaar.
08.07.2005.
Güzel bir uykudan sonra, hemen terasa çıkıyorum. Günışığında şu tren olayını çözmeliyim. Gördüklerim bir köstebeğin işi olmalı. Kısa tüneller, kısa geçişler, delik deşik tepeler.
Bu tünelleri 1930lu yıllarda Fransızların yaptığını öğreniyorum. Kömür var ya üşüşür akbabalar. Ama adamları kutlamaktan da geri kalmıyorum. Otelin altından geçen tünelin çıkışı ve diğer tünelin girişi aşağıdaki resimde böyle gözüküyor işte Tam da tahmin ettiğim gibi, otelin tam altından geçiyor namussuz
Artık yol zamanı. Zonguldak'a veda ediyorum.
Çıkıştan yaklaşık 10km sonra yolun sol tarafında büyük bir mağara görüyorum. Daha önce de ismini duyduğum GÖKGÖL Mağarası burası. Hemen duruyorum. Sabahın köründe görevliden başka kimsecikler yok. Tanışıyoruz. Ben mağarayı görmek için sabırsızlanırken görevlide bir isteksizlik seziyorum. Sonrasındaki diyalog şöyle:
- Abi tek başına girme korkarsın
-Yapma yaw
- Valla öyle abi. Çok ürkütücü bir yerdir burası.
Haydaaa, ne halt edeceğim şimdi? Olsun diyorum adama. Sen ışıkları aç ben girerim. Ve mağara yolculuğum başlıyor. Giriş hiç te öyle urkünç değil. İçeride fotoğraf çekmek yasak tabii ama ben "gece modu"nda çekeceğimi söyleyip izin alıyorum.
Işıklandırma ve yürüme yolları benden tam puan alıyor. Süper bir iş yapılmış ve mağara turizme böylelikle kazandırılmış. İyi de bir-iki tane turist olsaydı be kardeşim yaw. İlerledikçe garip sesler yankılanıyor, gölgeler büyüyor, hayal dünyam genişliyor. Bir korku filminin içine düşmüş gibiyim.
Toplan uzunluğu 3.5km'yi bulan mağarada 850m'lik bölüm turizme kazandırılmış. Ürpererek bir-kaç yüz metre ilerliyorum. "Astım Salonu" olarak adlandırılan yere geliyorm. Aha da böyle bir yer:
Burası iyi tabii de, sonrasında yol kıvrılmaya ve daralmaya başlıyor. Yusuf bana "dön oğlum" diyor. Gördün işte yeter. Onu dinliyorum. Dönüş yolunda sık sık dönüp arkama bakıyorum. Çıkışa geldiğimde biraz bekleyip bir grup yakalamayı düşünüyorum ama önümde hiç bilmediğim zorlu bir parkur var. Görevliyle vedalaşıp yola koyuluyorum.
Zonguldak-Bartın arası karadan geçiliyor. Yol hem bozuk hem de zevksiz. Bartın'a geliyorum ama transit geçiyorum. Amacım Amasra'ya ulaşmak. İşte Bartın da böyle bir yer. Kötü bir görüntü ama idare edin artık.
Kısa bir süre sonra çok merak ettiğim Amasra karşımda. Sanıyorum burada herkes böyle bir fotoğraf çekmiştir ama ben de eksik kalmayayım
Bütün yol boyunca en çok beğendiğim yer Amasra oldu. Doğal ve küçücük bir koyun içindeki bu yer beni adeta büyülüyor. Küçücük sahilin bir tarafı balıkçılara diğer tarafı da yazlıkçılara ait.
Kıyıdaki çay bahçesinde kahve keyfi yaparken, nasıl yapsak da grupla buraya gelsek diye planlar yapıyorum. Henüz turizme kurban vermediğimiz Amasra'yı herkese öneriyorum. Gerçi bir çoğunuz görmüşsünüzdür ama olsun. Ben ilk defa görüyorum ya sanki keşfetmişim gibi geliyor
Amasra'nın müzesini de görmek istiyorum ama küçücük yerde birkaç tur atmama rağmen müzeyi bulamıyorum. Kendime bir not yazıyorum: Dönünce Belediyeye bir mail atılacak.
Amsra'ya da veda ediyorum. Önümde Çakzar ve Kurucaşile var. Dağlardan inip çıkmaya başlıyorum. Bir yandan da buraları görmeyenler için fotorğraf çekmek için molacıklar veriyorum.
Batı Karadeniz, el değmemiş doğasıyla her viraj çıkışında beni büyülemeye devam ediyor.Virajların mı yoksa manzaranın mı keyfini çıkartmam gerektiğine yine karar veremiyorum. Burada manzara ağır basıyor. Çünkü asıl virajların Cide-İnebolu arasında olduğunu biliyorum. Yol dar ve sürekli iniş-çıkış. Buralarda düzlük bulmak imkansız; bulmak isteyen de yok zaten
Ara-sıra karşıma çıkan toprak parkurlar da beni çok üzmüyor. Hatta küçük küçük gazlama denemeleri yapıp buraları da eğlenceli hale getiriyorum. Yollara bakar mısınız. Buralarda bir motorcu nasıl olurda mutlu olmaz. Sık sık "ulen ne iyi ettim de geldim" diye düşünüyorum.
Maceralı bir yolculuktan sonra Kurucaşile'ye geliyorum ama durmak yok. Hedef Cide. Kurucaşile'ye küçük bir göz kırpması ve yola devam...
26km'lik bu etaptan sonra Cide'ye varıyorum. Burada öğle yemeği işini halletmeliyim. Bütün yolculuğun en zor etabının başlangıcındayım çünkü. O kadar uğraşmama rağmen Karadeniz Pidesi satan bir yer bulamıyorum. Bu durumda tost ve enerji içeceğine fit oluyorum. Yola çıkıp ilk tepeye ulaşınca Cide'ye bir "Hoşçakal" diyorum.
Yol tam beklediğim gibi çıkıyor. Kıvrımlar pek bir sıkı ve iniş-çıkış yine. Bu yolun hemen bitmesini istemediğimden molaları sık tutmaya karar veriyorum. Yarım saat sonra saat tam 14.00'de ilk düzlükte duruyorum. Burada sadece inler, cinler ve bir de ben varım.
Yol bazen bozuluyor. Ben de yavaşlıyorum. "Heyelan sahası, dikkatli olun" tabelaları, ne kadar çaresiz olduğumu hatırlatıyor. Her viraja açıktan girip, mümkün olduğunca yolu kontrol ediyorum. Heyelan burada ciddi bir olay.
Forumlardaki resim yükleme zorluğu nedeniyle bu sayfada bu kadar. İkinci sayfaya geçince devam edeceğim. Yani 13 tane mesaj gerekiyor _________________ Zafer AKÇAY
OMM-IAM Senior Observer
İzmir
Kayıt: Sep 23, 2003 Mesajlar: 152 Nerden: Istanbul
Tarih: Pzr Tem 17, 2005 1:50 pm Mesaj konusu:
Gezi notlarınız akıcı üslubunuzla çok güzel bir hikayeye dönüşmüş. Devamını merakla bekliyorum.
(Hayli zamandır üye olmama karşın bu benim ilk mesajım, her zaman yapmak istediğim bir geziye eklenti olması umarım bana da uğur getirir, ben de yaşarım bu güzellikleri)
Kayıt: Dec 14, 2003 Mesajlar: 1313 Nerden: Philadelphia
Tarih: Pzr Tem 17, 2005 5:34 pm Mesaj konusu:
Zakcay daha once iki kez gittigim bu rotayi adeta yasadim yazinda. Amasra Kurucasile arasinda benim arabayi bir ay once mahveden asfalt calismasi bitmis mi ? Yazi Amasrayi gectiginde birden heyecanlandim ama bahsetmedigine gore yol duzelmis.
265 Az degilmi yahu RS icin? Henuz son surat deneyemedim ama 230 a geldigimde daha cok yer varmis gibi hissettim. Bak simdi.
DD ve Ilker, o bol bol yediginiz misirlar gobek yapiyor ona gore _________________ Akif Ersahin
BMW R1200RT
IBA #25322
DrDakar.com www.gamsizseyyah.com
ZMK başkanı Kemal abi ile görüşememenize üzüldüm. İkiniz de güzel bir sohbeti kaçırmışsınız .
Sayende, Zonguldak'a kadarki manzaranın neye benzediğini görmüş oldum. Ben yarı yarıya bulutların arasında gittim geldim .
Otelin fiyatları nasıldı?
Denizin sakinliği yıllar evvel bir yelken dergisinde okuduklarımı aklıma getirdi:
Karadeniz'de üç tane doğal liman vardır:
1. Sinop,
2. Temmuz,
3. Ağustos.
Raporun devamında, ben ve Sinan'dan intikam almamanı diliyoruz ... _________________ 72' Ahmet ERTÜR
70' BMW R 75/5 (Yorgun Frolayn)
05' BMW R 1200 GS (Sarı Şekerim)
05' Kanuni 125 Cheetah (Kara Uçurtma)
CR'dan güvenli sürüş önerisi: Motorumuzu bir gün çocuğumuzun sürmesini isteyeceğimiz gibi sürelim!
Zafer Abi helal olsun, süper yerler! bizim için de gez! seneye ben de bir Karadeniz turu düşünüyorum şimdiden rota çizmeye başlayayım _________________ Harun Yalçındağ
1-1-1-4-1-?
Yamaha XT660R (Satıldı)
Kayıt: Jun 16, 2004 Mesajlar: 537 Nerden: İzmir/Karşıyaka
Tarih: Pzr Tem 17, 2005 7:38 pm Mesaj konusu:
hımm ikinci sayfaya geçebilinsin diye atıyorum bu mesajı yok yani yoksa geziyi beendiğimden gerisini çok merak ettiğimden falan değil _________________ Murat İŞGÖREN XT660R
Tekrar geçmiş oldum o virajlı yollardan sağolasın Zakcay
Zonguldakta yağmurun altında kalacak yer bulamamıştım, keşke Emirgan otelden haberim olsaymış dedim. Manzarasına bayıldım.
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız