Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
1. gün sabah feribotla Bandırma'ya gidip oradan da Bodrum'a doğru yola çıktık. Balıkesir yolunda çay, Manisa'da Manisa kebabı, Selçuk'ta çay molasının ardından, Bodrum'a varmadan önceki son çay molasını da Bafa Gölü'nde verdik.
Bodrum yolunda kısa bir Euromos ziyareti.
Akşam yemeğini Bodrum limanında yedikten sonra otelin bahçesinde nane özürlü bir mojito içip günün yorgunluğunu attık.
2. günün sabahı bütün gece yağan yağmurun ardından hava açtı. Bizim çocuk Bodrum'daki otelde Kos'a doğru yola çıkmaya hazır bekliyor.
Bodrum'dan Kos'a geçerken teknede araç olarak bizimkinden başka sadece bir Fransız araba vardı.
Kos limanı ve şehir merkezi
Kos'a varır varmaz otelimize eşyaları atıp motosikletle ada turuna çıktık. İlk durak şirin evleriyle ünlü dağ köyü Zia. Şirin ev namına özel bir şey yok, daha çok hediyelik eşyacı köyü gibi.
Kos'un diğer ucunda bulunan Aya Teologos'a gittik. Burada sadece küçük bir plaj, bir lokanta, bir de kilise var.
Kefalos Koyu'ndaki yan yana yedi plajdan biri olan Aya Stefanos Plajı'ndaki erken dönem hristiyan bazilikası kalıntıları ve yüzme mesafesindeki Aya Stefanos Adası.
Aya Stefanos Paljı'nda kumda yetişmiş çiçekler.
3. gün sabah erkenden kalkıp Kos'un merkezine taşıtla 5 dakika uzaklıktaki Asklepion'u gezmeye gittik. Asklepion, kabaca tanmıyla, antik dünyada sağlık tanrısı Asklepios'a adanmış bir tapınak etrafında kurulmuş ve birçok birimden oluşan tedavi merkezlerine verilen ad. Epidauros ve Bergama'dan sonra en ünlü üçüncü Asklepion Kos'ta bulunuyor.
Asklepion'dan sonra Kos merkezine dönüp Rodos'a hareket edeceğimiz akşamüzeri saatlerine kadar orayı gezdik. İlk ziyaret Kos Arkeoloji Müzesi'ne.
Kos'ta Elefterias Meydanı'ndaki cami.
Kos antik kenti agorası.
Agoranın yanındaki Hasan Paşa Camisi.
Bu da " cami yıkılmış ama minare yerinde".
En son Aybige-Kerim tarafından Çrş Ekm 28, 2009 9:30 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Restore dilmiş bir Roma dönemi evi (Casa Europa) ve içindeki taban mozaiği.
Öğle yemeğinde bol peynirli midye saganaki, ızgara mantar ve Kos'a özgü peynirli kuzu yemekleri.
3. gün akşamüzeri Kos'tan Rodos'a gitmek üzere bindiğimiz katamaran, İstanbul'daki küçük deniz otobüslerinin arkasına 5-6 araba alan tipte olanı.
Dalgalı ve bol sallantılı yolculuğumuz öncesi bizim çocuk görevli tarafından bağlanıyor.
Akşam Rodos'a varıp otele yerleştikten sonra kendimizi sokaklara vurduk. Rodos'ta surlarla çevrili ve ortaçağ binalarıyla dolu eski şehirde kaldık.
4. gün sabah erkenden Rodos'un eski şehrini gezmeye çıktık. Kanuni adına yapılmış Süleymaniye Camisi ve eski evler.
Yedi farklı milletten (dilden) şövalyenin barındığı hanların bulunduğu, Rodos şövalyelerinin ünlü Şövalyeler Sokağı.
Şövalyelere ait Büyük Üstadlar Sarayı.
Bugün Rodos Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan Şövalyeler Hastahanesi.
Rodos Türklerinden Bekir Karakuzu'nun kahvehanesinde kahve molası. 14 günlük yolculukta (ve bundan önceki tüm Yunanistan yolculuklarımızda) kahveden kazıklandığımız tek yer burası oldu. Normalde iki Türk/Yunan kahvesinin fiyatı 2-3,60 € arasında değişirken buradaki fiyatı 6 €.
Rodos'un eski şehrindeki Osmanlı çeşmelerinden biri.
Rodos limanı, eski yel değirmenleri ve liman girişinin iki yanındaki geyik heykelleri. Eskiden geyik heykellerinin bulunduğu noktada antik dünyanın yedi harikasından biri olan ünlü Rodos heykeli bulunuyormuş.
Rodos'un sur dışında Murad Reis Camisi ve avlusundaki Türk mezarlığı.
Rodos'u çevreleyen surlardaki kapılardan biri.
Eski Rodos'un dar, kemerli sokakları. Bazılarından bir motosiklet bile zor sığıyor, dükkânlara mallar triportörle taşınıyor.
5. günün sabahı erkenden sokaklara fotoğraf çekmeye çıktık. Bütün turistler henüz uyuyorken Rodos sokaklarında "Todo bien" (her şey iyi, yolunda)
En son Aybige-Kerim tarafından Çrş Ekm 28, 2009 9:32 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sabah yürüyüşünden sonra motosiklete atlayıp Rodos ada turu atmaya çıktık. İlk durak önce araçla biraz tırmandıktan sonra da yaklaşık 300 basamak tırmanılarak çıkılan Moni Tsambikas (Tsambikas Manastırı).
Sonraki durağımız, Rodos'un eski şehir merkezinden sonra en çok ziyaret edilen yeri olan Lindos.
Lindos, daracık sokakları, beyaz badanalı evleri, Kapadokya'dakilere benzer bezemeli kapıları pencereleri ve akropolündeki antik kalıntılarıyla ünlü.
Akropole yürüyerek tırmanmaya üşenen tembel turistler için eşek taksi ve fiyat tarifesi.
Lindos'ta yediğimiz öğle yemeği ve yaptığımız gezintiden sonra kaymak asfaltlı yollardan şarap üreticisi Embonas Köyü'ne gittik. Orada Bozcaada sokaklarından bu mevsimde alışık olduğumuz şarap kokusunu içimize çekip, birer kahve içip Rodos'un merkezine döndük.
Otele döndüğümüzde bizi bir sürpriz bekliyordu. Arka çantanın anahtarı kırıldı ve motor alındığından beri ilk ve tek bir kere yedek anahtar bu çantanın içindeydi. Otelin iki yan kapısında, ortaçağdan kalma bir binanın içinde önceden varlığını tespit ettiğimiz Niko'nun dükkânında çanta operasyonu.
Bu da Niko'nun dükkânının gündüz görüntüsü.
6. gün sabah yine erkenden Rodos'un merkezinde yürüyüşe çıktık. Rodos'taki en korkunç 5 hediyelik eşya listesi adayı ürün: Saçlı şapka.
Solda gerideki Büyük Üstadlar Sarayı, sağdaki kubbeli bina da Osmanlı döneminden kalma Yeni Çarşı.
Rodos limanındaki değirmenlerden biri.
6. gün, sabah yürüyüşünden sonra, motosiklete atlayıp Kelebekler Vadisi'ne (Petaloudes) gittik. Burada tek bir kelebek türü bulunuyor, konduğunda iri bir güveye benziyor, sadece uçarken güzel görünüyor. (Uçarken yakalayamadığımız için kanadı açık hali, tabelânın birindeki resimlerden)
Kelebekler Vadisi'ndeki nilüferli gölette insanların attığı dilek paraları.
Kelebekler Vadisi'ndeki yürüyüşten sonra Rodos'un merkezine dönüp plajda yorgunluk attık.
En son Aybige-Kerim tarafından Çrş Ekm 28, 2009 9:34 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
7. gün Rodos'tan günübirlik 300 nüfuslu Halki Adası'na gittik. Rodos'un kalabalığından sonra bu sakin ada cennet gibi geldi.
Sadece yaya ve motosiklet sığan daracık Halki sokaklarının birinin girişindeki levha.
Bu çakıl mozaikler On İki Adalar'da, özellikle binaların girişlerinde, avlularında çok kullanılıyor.
Halki'de sokaklarda biraz gezindikten sonra Podamos Plajı'na gidip, birkaç saat kebap yapıp kendimizi akvaryum gibi suya bıraktık. Bu da koydaki küçük şapel.
Bu balıkçı tekneleri, bu kafeslerle, bu karidesleri avlıyor. Symi karidesi olarak bilinen ama çevre adalarda da avlanan bu cüce karideslerin sadece kafası ayıklandıktan sonra gerisi kabuğuyla kızartılıp cips gibi yeniyor.
8. günün sabahı Rodos'tan Symi'ye gideceğimiz feribot.
Symi yolunda. Arkadaki kıyılar Türkiye. Bu bölgede adalararası yolculuk yaparken, özellikle küçük katamaranlar, Türkiye'ye neredeyse bir taş atımı mesafeden geçiyorlar. (Sonra da bizim onların karasularını ihlâl ettiğimizi bas bas bağırıyorlar)Teknik olarak Yunanistan'da ama aslında Türkiye'ye hop desen yüzecek mesafede olmak garip bir duygu.
Symi 2200 kişi nüfuslu biblo gibi bir ada. Liman ağzına kadar Türk tekneleriyle dolup dolup boşalıyor. (Ortalık Türk teknesinden geçilmezken bir de biz 34 plâkamızla fink atmaya başladık ortada, tam oldu ). Adanın şu andaki ana geçim kaynağı turizm ama eskiden asıl işleri süngercilikmiş.
Symi'de Türklerin uğrak noktası Manos'un meyhanesi. Arka plândaki kırmızı önlüklü abi Manos. Symi'de bir sürü mekânı var. (Bizim tespit ettiğimiz üç restoran, 2 şık dükkân, bir otel). Eee, haliyle, küçücük adada insan birinden sekse öbürüne denk geliyor. Alttakiler de Manos'un pişirdiği Symili Symi karidesleri.
Symi'deki otelimizin barı.
Odamızdan gece Symi manzarası.
Bu da sabahı.
9. gün sabah motosikletle adanın diğer ucundaki Panormitis'e doğru yola çıktık. Yolda tepeden Symi manzarası.
Panormitis'teki manastır, Yunanlı denizcilerin hac yeri ve yelkenciler için de güzel bir koy.
Manastırdaki papaz amcalardan biri İstanbullu çıktı, Peralıyım dedi. Uzun bir sohbet sonunda papaz amca bizi elimize tutuşturduğu ayin ekmekleri ve koca bir şişe zeytinyağı ile yolcu etti.
Symi'deki ikinci günümüzde öğle yemeği yediğimiz meyhane. Sahibi eski sünger avcısı.
Bu yolculukta neredeyse her öğün meze ettiğimiz aterinalar ve bu öğlenki yancılarımız. KEDİSİZ OLMAAAZ!
Bu da limanda balıkçının balıklarını aşırarak başının çaresine bakan bir arkadaş.
Öğleden sonra Nimborios Koyu'nda deniz ve kebap.
Akşam Symi sokaklarında eski evler arasında gezinirken.
En son Aybige-Kerim tarafından Çrş Ekm 28, 2009 9:36 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
10. gün sabahtan Symi Müzesi'ni gezdikten sonra akşamüzerine kadar Nos Plajı'nda denize girdik. Symi'nin aniden derinleşen muhteşem bir denizi var. Akşamüzeri de katamarana binip Kalymnos Adası'na doğru yola çıktık.
Kalymnos'un merkezi ve limanı Pothia'ya vardığımızda güneş batmak üzereydi.
Oradan 7-8 km. mesafedeki Myrties'e gidip, kalacağımız deniz kenarındaki eve yerleştik ve akşam yemeği için hemen karşıdaki Telendos Adası'na geçtik.
Aşağıda gece kaldığımız Myrties ve karşısında kaya tırmanıcılarının gözde mekânlarından Telendos Adası.
11. gün sabahtan Pothia'yı gezmeye gittik.
Arkeoloji Müzesi'nin bahçesindeki Vouvalis Konağı'nın salonu. Vouvalis, zamanında bu evde yaşamış Kalymnoslu bir armatörmüş.
Kalymnos Denizcilik ve Sünger Müzesi.
Kalymnos'ta eski değirmenler.
Kalymnos Myrties'te kaldığımız plajdaki ev.
Öğlene doğru Pothia gezimizi bitirip, sadece bu adada ada turu atmayı es geçip, kaldığımız eve döndük, akşama kadar deniz keyfi yaptık.
En son Aybige-Kerim tarafından Çrş Ekm 28, 2009 9:38 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Kaldığımız evin önünde bizim çocuk, biz ve Telendos Adası.
Akşam Pothia'da bir meyhanede yemek yedikten sonra bizi Kalymnos'tan Chios'a götürecek feribota bindik.
12. gün sabaha karşı Chios (Sakız) Adası'na vardık.
Chios'ta kaldığımız ev ve odamızdan Chios manzarası.
Sabah bir-iki saat uyuduktan sonra motosiklete atlayıp adayı saat yönünün tersinde turlamaya başladık. İlk durak Daskalopetra, Homeros'un oturup Ege'ye bakarak eserlerini yarattığı söylenen taş koltuk.
Daha sonra Marmaro Köyü'ne gittik, birer kahve içtik.
Yollarda gördüğümüz güzel çiçek türlerinden bir diğeri.
Kambia-Volissos arasında epey bir süre toprak yolda gittik. Adalarda karşımıza çıkan tek asfaltsız ana yoldu. Terkedilmiş yel değirmenleri ve yeni rüzgârgülleri.
Volissos, Homeros'un doğduğu yer.
Yolumuz üzerindeki Elinda Plajı.
XI. yüzyıldan kalma Avgonyma Köyü.
Chios (Sakız) Adası'nın güneyinde sakız köyleri (mastihoria) var. Avgonyma'yı gezdikten sonra ortaçağdan kalma bu köylerin en popüler iki tanesinden biri olan Mesta'ya gittik.
Ortaçağda 1 kg sakız 1 kg gümüşle aynı değerdeymiş. Sakızı korsanlardan korumak için köyler surların içine kurulmuş. Mesta'ya giriş kapılarından biri ve dar, kemerli bir sokak.
Sakız köylerinde her yerde salkım şeklinde asılmış küçük domatesler kurutuluyor.
Mesta'da bir sakız bahçesine gidip sakız toplamanın her aşamasını öğrendik ve uyguladık. Dalından sakız yedik. Özellikle sonundaki iğneyle kuyu kazmaya benzeyen ayıklama süreci düşünülürse, verilen emeğe alınan karşılık çok az kalıyor. Çünkü 1 sakız ağacı sezonda/yılda ortalama 200 g sakız veriyormuş, yani her 5 ağaçta yılda sadece 1kg sakız elde ediyorlar ve ona da 70-80 € para alıyorlar.
Sakızı bize sabırla anlatan, öğreten Vasilis sonra da bize köy ekmeği, peyniri, zeytini, badem doldurulmuş incir, üzüm, kavun ve şaraptan oluşan köy ürünleriyle küçük bir piknik ziyafeti verdi.
13. günün sabahı ve Chios'taki sabah kahvaltılarımızın vazgeçilmezi bugatsa. Bol yağlı, kaymaklı, şekerli, tarçınlı börek. Süper enerji veriyor. Her sabah yaşlı Rum amca ve teyzelerle dolu bir börekçide mideye indirdik. Yaşlı amca ve teyzelerin çoğu ise alttaki fotoğraftaki sıcak, devasa ve bol şerbetli lokmaları tabak dolusu lüpletiyordu. Normalde güne tatlıyla başlamayı pek tercih etmeyen bizim için o, "yok artık" sınıfına giriyordu.
13. gün sabahtan Chios'un merkezini gezmeye çıktık. Önce Chios Arkeoloji Müzesi'ni gezdik. Sonra Bizans Müzesi olarak kullanılan Mecidiye Camii'ne gittik ama restorasyon nedeniyle kapalıydı. Sonra bir Etnografya müzesi olan Filippo Argenti Müzesi'ni gezdik. Şansımıza Jüstinyen Sarayı Müzesi de kapalıydı. Sonuç: XVIII. yy. Osmanlı çeşmesi fotoğrafı.
Şehir surları ve Büyük Kapı ve biz.
Sabahki Chios gezisinden ve sakızlı şeker, sakızlı sabun, sakızlı rulokat, sakızlı kahve, sakız likörü, ... vs. sakıza bulanmalı alışverişimizden sonra yine motosiklete atlayıp bir gün önce görmediğimiz sakız köylerine doğru yola çıktık. İlk durak Olympi köyü.
Olympi'den, Mesta ile birlikte en popüler köylerden biri olan Pyrgi'ye gittik. Pyrgi, geometrik desenli evleriyle ünlü. Evler, koyu renkli volkanik kumlu harçla sıvanıyor, sonra kireçle beyaza boyanıyor. Sonra da kireç kazınarak bu desenler oluşturuluyor.
Pyrgi'de evlerinin önüne sandalye atmış teyzeler sakız ayıklıyor.
Pyrgi'de evlerinin önüne sandalye atmış pisiler onlara bakıyor.
Pyrgi'den sonra bir gün önce 13.00-16.00 saatleri arasında kapalı olduğu için kapısında kalıp gezemediğimiz Nea Moni'ye gittik. Dünya Kültür Mirası listesindeki bu manastırın kilisesi Yunanistan'ın en iyi mozaiklerini barındırıyormuş. Onun dönemdaşı olan bizim Kariye'nin mozaikleri oraya 10 basar.
Osmanlı, Chioslular kendisine isyan etmeye kalkınca binlercesini kesmiş, katliamda bu manastıra sığınanlar ve din adamları da öldürülmüş. Onlar da o zaman ölenlerin bir kısmına ait olduğunu iddia ettikleri bu kurukafa ve kemikleri burada saklayıp sergiliyorlar. Bu arada, Chios'a gelene kadar bütün Yunanistan gezilerimizde nereye gittiysek, Türk olduğumuzu öğrenen herkes çok iyi davrandı, kardeşiz, aynıyız muamelesi yaptı. Tek tük de olsa, Yunanistan'da düşmanca tavır gördüğümüz tek yer Chios oldu.
14. gün sabah Chios'tan Çeşme'ye doğru yola çıktık. Koca Ro-Ro'da bir tek biz vardık.
Çeşme'den İstanbul'a dönüş yoluna geçmeden önce Torbalı, Ödemiş üzerinden eski evleriyle ünlü Birgi'ye gidip Çakırağa Konağı'nı gezdik.
Sonra öve öve bitirilemeyen Tire Kaplan Dağ'da yemeğe gittik. Tek kayda değer gıda tatlı olarak karadut reçeliyle sunulan lor peyniriydi. İyi niyetli, güzel konumlu bir mekân, gıdaların görüntüsü göz doyuruyor ama lezzette genelde sınıfta kalıyor. Ömrümüzde ilk defa konserve dolmadan daha yavan, lezzetsiz bir dolmayı burada yemiş olmak bizi üzdü. Tire'den sonra Selçuk'tan otobana çıkıp İzmir, Manisa üzerinden Bandırma'ya, feribota gittik. Veee... eve dönüş. Eylemlerimiz sürecek. Sevgilerimizle.
Aybige-Kerim
http://www.kedidefteri.com
Müthiş kültürel bir gezi yapmışsınız. Ben İzmir'de oturuyorum ve motoru adaya sokmanın formalitelerinen çekindiğim için kalkışmak istemedim şimdiye kadar. Feribot masrafları ve triptik giderleri ne kadar tuttu? _________________ Ne ekersen onu biçersin.
Sevgili Adnan Gündoğdu ve Melih Ulubilgen,
Çok teşekkür ediyoruz yorumlarınıza.
Sevgili Mr. Cool,
Belgeleri mayıs ya da haziranda çıkarmıştık.
Triptik (Gümrükten geçiş karnesi) : 6 ay süreli 30 TL
Uluslararası sürücü ehliyeti: 1 yıllık, tanesi 251,50 TL
Green Card (Uluslararası Trafik Sigortası): 5 aylık 205, 73 €
Bunları bir kez verdik, bütün sezon kullandık. Ayrıca her yolculuk öncesi kısa süreli uluslararası kasko ve sağlık sigortası da yaptırıyoruz. Yurt dışı çıkış harcı kişi başı 30 TL
Feribot fiyatları nereden binildiğine ve tekne tipine göre çok farkediyor. Örneğin Ayvalık-Midilli-Ayvalık 2 yolcu + motor: 2x50 + 45 = 145 € iken Bodrum-Kos yarısı kadar mesafe ve tek yön 210 TL tuttu.
Yunan adaları arasında büyük ve yavaşlar daha ucuzken küçük ve hızlılar daha fazla tuttu. Chios-Çeşme 2 kişi + motor: 3x25= 75 €.
Çeşme-Chios arası biri Yunan ikisi Türk üç şirket çalışıyor. Biz Atlas Tur ile geçtik.
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız