Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Tarih: Cum Eyl 07, 2007 11:10 am Mesaj konusu: ÇANAKKALE Çan'dan az gittik uz gittik dere tepe düz gittik..
ARKADAŞLAR, RAPOR BİRAZ UZUN VE FOTOĞRAFLARIN AÇILMASI ZAMAN ALIYOR, SABREDİP BEKLERSENİZ, BEKLEDİĞİNİZE DEĞECEKTİR
Batı Karadeniz Gezisi – 18-23 Ağustos 2007
Uzun zamandır ikiteker üyesiyiz, gezi forumlarını da çok yakından ve zevkle takip ediyoruz. Fakat bugüne kadar uzun soluklu bir gezi tecrübemiz yok. Dolayısıyla raporumuz da yok
Olmadığı için bir ilke imza atalım dedik ve iki aile olarak Batı Karadeniz turu yapmaya karar verdik. Bu rotayı baz almamızın sebebi, bizden önce buraları gezen ve mükemmel bir şekilde raporlayan ve bizi özendiren Moradam ve Altuğ Saygılı’dır. Kendilerine buradan teşekkürlerimizi bir borç biliriz.
Ve başladık plan program yapmaya…
İşin en zevkli ve heyecanlı kısmı ise bu masa başı ve planlama çalışmaları
İlk düşündüğümüz rota Sinop’a kadar gitmekti. Fakat Amasra’dan sonra Kurucaşile yolunda yol yapım çalışmaları ve mıcırlı olduğu AMASRA’da DAHİL OLMAK ÜZERE Kurucaşile’ye kadar benzin istasyonu olmaması bilgisini almamız ve depolarımızdaki benzinin yetersiz olması yaptığımız planı uygulayamamamıza sebep oldu O taraflara yol yapacak arkadaşlara tavsiye olarak Bartın’dan Amasra’ya dolu depo gitmenizde fayda var…
Uygulayabildiğimiz rota ise böyle…Maviler gidiş, kırmızılar dönüş yolumuz.
18 Ağustos 2007 Cumartesi sabahı hazırlar tamamlandı ve artık yola çıkmaya hazırız
Kilometremize de bir bakalım, nede olsa ilk kez böyle bir yola çıkacağız.
Hedef km.miz yaklaşık 1.800-2.000 km. arasında.
İnşallah sağ salim hedefimize ulaşabiliriz deyip yola çıkıyoruz.
İki aile olduğumuzu söylemiştim. Olgaçlı ailesi gezimizden birkaç gün önce memleketleri olan Kırklareli-Pınarhisar’a gitmişlerdi. 18.08.2007 Cumartesi Sapanca’da buluşmak üzere plan yaptık.
Onlarda aynı gün Pınarhisar’dan Sapanca’da buluşmak üzere yola çıkıyorlar. Onların km. de 4.538
Biz de (Önder ailesi) aynı gün Çanakkale Çan’dan Sapanca’da buluşmak üzere yola çıktık. Veeee saat 16.30 civarında Sapanca’da buluşuyoruz
Olgaçlı ailesi Pınarhisar’dan Sapanca’ya kadar otobandan geldikleri için bir hayli zahmet çekmişler ve rüzgarla boğuşmuşlar. Bu da onları çok yormuş. Yanımıza geldiklerinde Funda arkadaşım ”seni gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim” deyince baştan neden öyle söylediğini anlamamıştım ama yolculuklarını anlatınca anladım
Biraz dinlendikten sonra, Sapanca’da turladık ve göl kenarına indik. Sapanca yeşil ve mavinin birleştiği güzel bir yerleşim yeri.
Planlarımızı yaparken ilk konaklama yeri olarak Sapanca’yı düşünmüştük, fakat ilk günün enerjisi olsa gerek, akşama bir hayli zaman var deyip Akçakoca’da konaklamaya karar verdik.
Akçakoca’ ya giderken yoldaki molalarımızdan.
Ve nihayet Akçakoca’ya varıyoruz. Bir gün de yaklaşık 500 km. yol yapmışız. İlk uzun yol tecrübemiz ve bizim için bir hayli uzun bir mesafe. Bir an önce yerleşmek üzere bir otel arıyoruz.
Akçakoca içinde biraz turluyoruz ve merkezde otel bulamadığımız için manzarası güzel ama şehre uzak olan Esentepe Otel’in yolunu tutuyoruz.
Otele kendimizi zor atıyoruz. Artık enerji min.seviyede, bir km dahi gidecek hal yok hiçbirimizde:(
Ve kurtlar gibi acıktık tabiî ki. Onca yolu teptik, artık Karadeniz kıyısına da çıktık, mis gibi Karadeniz balıklarını yeme hayaliyle bir restoran buluyoruz.
Masayı donatıyoruz, günün yorgunluğunu atmak lazım. Ve balıklarımızı da söylüyoruz.
Ana, o da ne ! Karadeniz’de Marmara hamsisi varmış! Kaderimize boyun eğip, güzeeeelce hamsileri götürüyoruz
Ertesi sabah otelden ayrılıp Akçakoca içinde turluyoruz, sahil kenti olduğu için gezilecek kayda değer tarihi pek bir şey bulamıyoruz. Fakat çarşıdaki Akçakoca Merkez Camii hoşumuza gidiyor. Değişik bir mimarisi var. Dünyada mimari açıdan sadece iki tane olan bu caminin birisi de Hindistan’daymış. Projesi Hindistan’dan alınarak yapılmış.
Şehir içinde biraz daha dolaşıyoruz. Bir iki hatıra fotoğrafı çektirip, Akçakoca’dan ayrılıyoruz.
İkinci gün rotamız, Alaplı, Ereğli, Kozlu, Zonguldak, Bartın ve Amasra. Yaklaşık 200 km,
Önce Alaplı’dan geçiyoruz, burası da denize sıfır bir sahil yerleşim yeri, fakat yola yeni çıktığımız için durmadan geçiyoruz.
Bu arada buralarda dereler çaylar kurumamış, bunu sevindirici olarak düşünüp fotoğraflıyoruz.
Zonguldak’a kadar yollar nefis. Yeşil, mavi iç içe…
Ereğli
Yol fotoğraflarımızdan bir kaçı…
Biraz daha irtifa yapıp, molamızı Günbatımı Cafe’de veriyoruz. Yollar bir hayli dik ve virajlı olduğu için haliyle yorulduk.
Birileri uyuyo mu ne
Dinlendikten sonra bugünkü rotamız üzerinde en önemli hedefimiz Zonguldak Gökgöl Mağarası. Mağara için tekerlerimizi Zonguldak yönüne çeviriyoruz.
Ve Gokgöl Mağarasına geliyoruz.
Hava çok sıcak ve montların içinde sırıksıklam olmuşuz. Hemen üstümüzdekilerden biran önce kurtulup, mağaraya dalıyoruz. Eyvah! Mağaranın içi 15 derece ve bizde soğuk resmen şok etkisi yaptı diyebilirim. Biran hasta olmaktan bile korktuk. Neyseki mağaranın içlerine doğru ilerledikçe terimiz soğudu ve alışmaya başladık
Bu arada Levent ve Ayhan sıcaklık derecesini kontrol ediyorlar
Mağarının içinde resim çekmek yasak diye yazıyordu ama biz yasaklar delinmek üzere konmuştur mantığıyla birkaç foto çektik
Bu fotoğrafta resim denemesi yaptım, fluu fonda İKİTEKER logomuzda iyi çıkmış hani
Mağaraya adım attığınızda çok nefis bir mistik müzik sizi karşılıyor. Bu müzik eşliğinde ilerlemeye devam ediyoruz. Mağara hala sarkıt üretmeye devam ediyor. Mağaranın halka açılan bölümü 850 mt. Ve daha da kazı çalışmalarının devam ettiğini söylüyorlar.
Bir doğa harikasını böylelikle görmüş oluyoruz ve buradan Bartın ve Amasra’ya doğru yola çıkıyoruz.
Bartın’a kadar yollar normal, fakat Bartın’dan Amasra’ya geçmek için bir hayli irtifa kaydedip öyle Amasra’ya ulaşıyoruz.
Bartın’dan sonra Amasra tabelasını görüp, tekerleri çeviriyoruz Amasra’ya
Yolculuğumuzun şu ana kadar en zorlu fakat en cüzel etabı burasıydı…
Kıvrıla kıvrıla ve yeşille iç içe olan yollar…
Veee, nihayet BAKACAK TEPESİ’nden Amasra gözükmeye başladı
Yorulduk ama yorulduğumuza da değdi…
Bakacak tepesinden o inanılmaz manzarayı seyrederek yola devam. Tek kelime ile harika. Amasra
ayaklarınızın altında. Süper gözüküyor. Bir kaç görüntü yakalamaya çalıştım.
Bu yol da çok güzeldi. Amasra’yı bulmamız akşam saatlerini buldu ve hemen kalacak yer aramaya koyulduk.
Yaptığımız programa göre burada konaklayacağımızı daha önceden planlamıştık ve sevgili üyelerimizden Tamer İçel (bu arada verdiği bilgiler için kendisine de çok teşekkür ediyoruz), burada bize yardımcı olabilecek Bakkal Osman’dan bahsetmişti. Hemen Osman Bey’i bulduk, fakat Osman Bey yardım etmek istese de Amasra'da yer bulmak mucize. Güç bela o mahallede bi mecbur Amasra’nın en eski ve ilk oteli olan Otel Belvü Palas’ta yerlerimizi ayırttık.
Belvü Palas ekonomik ama eski bir otel, amaç gezmek, görmek olunca lüksü düşünmüyorsun.
Otel’e yerleştikten kısa süre sonra dışarıya çıkıyoruz, biraz etrafı kolaçan ettikten sonra, çarşılarını geziyoruz ve yemek yiyebileceğimiz güzel bir yer arıyoruz.
Burası da yine denize sıfır şirin mi şirin bir sahil kenti. Anladığımız kadarıyla burayı Ankara’lılar mesken tutmuşlar. Nereye baksak 06 plaka Neyse sahilde güzel bir balık yiyebiliriz düşüncesiyle küçük bir restorana oturuyoruz. Ama maalesef burada da Marmara hamsisinden başka balık yok ! Yine mecburen hamsimizi sipariş ediyoruz. Garson bu arada bize güzel bir salata getiriyor.
Adı Amasra salatasıymış.
Yemeğimiz yedikten sonra garson yöreye özgü bir tatlı ikram ediyor. Manda yoğurdu üzerine bal ilave edilmiş, üzerine de ceviz serpiştirilmiş bir tatlı…Açıkçası bizim damak zevkimize uymadı
Saat epey ilerliyor ve Amasra sokaklarında dolaşmaya başlıyoruz. Hamsileri eritmek lazım
Gece otelimize yakın bir yerde bir düğün gözümüze ilişiyor. İlginç bir düğüne benziyor. Erkek çengi dedikleri kişiler hem çalıp, hem de oynuyorlar. Ama ne oyun, millet kırılıyor. Bizim buralarda böyle düğün görmediğimiz için bize çok ilginç geliyor ve biraz izliyoruz. İzlerken biz bile yerimizde duramıyoruz ve çıkıp iki dönsemiydik acaba deyip gülüşüyoruz
Bir günümüzü de Amasra’da bitirdikten sonra, gözlerimizi yine Amasra’da açıyoruz.
Dinlenmişiz yaww
Otelin lobisinde resepsiyon görevlisi sevgili Perihan Hanım’a buradan sevgilerimizi ve saygılarımız iletelim, bizimle sağolsun çok ilgilendi ve verdiği bilgiler sayesinde belki çok zor geçecek bir etaptan kurtulmuş olduk. Ama aklımız en çok görmek istediğimiz yerler olan, Cide (Gideros Koyu), Abana, Sinop (Erfelek Şelaleri) de kaldı. İnşallah başka bir sefere dedik ve Amasra’nın sahiline indik.
Sahil çok kalabalık olduğu için midir bilinmez ama deniz çok kirliydi. Nerede Asos, Küçükkuyu, Altınloluk denizimiz dedirtecek kadar kötüydü. Kısacası bizi pek açmadı
Biraz da manzara fotoğrafladık…
Safranbolu’ya gitmek üzere Amasra’dan ayrılıyoruz.
Yine çok güzel yollardan geçiyoruz. Bu güzergahta gezimizin en güzel yollarından
Safranbolu’ya 37 km. kala bir mola veriyoruz. Yine acıkmışız yaww
Bol baharatlı köfte siparişimizi verip, bekliyoruz, biraz da yorgunluk atıyoruz.
Köfteler pişiyor
Eveeeet, köfteler geliyor, foto çekmeden olmaz tabiî ki
Ve midelerimize bayram ettiriyoruz.
Hadi bakalım, yola devam.
Dünyanın ikinci büyük kanyonundan geçiyormuşuz
Safranbolu’ya varıyoruz.
Safranbolu’ya girer girmez bizi meşhur evleri karşılıyor.
Konaklamak üzere otel aramak için yeni Safranbolu yeni çarşısına çıkıyoruz ve Uz Otel’de kalmaya karar veriyoruz.
Otele yerleştikten sonra, eski tarihi çarşıyı dolaşmak üzere otelden ayrılıyoruz. Akşam olmak üzere. Yaklaşık 1,5 km. yürüyerek eski tarihi çarşıya ulaşıyoruz.
Yürüyerek geçtiğimiz yollar üzerinde kayaların üzerine inşa edilmiş evler dikkatimizi çekiyor. Bu nasıl bir yapılaşmadır, hayretler içinde kalıyoruz.
Şehir turuna devam ediyoruz. Birebir insan boyundaki oyuncaklar hoşumuza gidiyor
Bir iki hatıra fotoğrafı çekiyoruz.
Burası herkesin bildiği gibi tarihi evleri ve lokumuyla meşhur. Bu arada gündüz yediğimiz köfteler yüzünden canımız yemek yemek istemiyor… Çarşıyı gezmeye başlıyoruz.
Tam bir lokumcunun önünden geçerken çok sevimli bir kız (adının sonradan Burcu olduğunu öğrendiğimiz) “Buyrun lokum ikram edelim” diye bize sevimli sevimli bakıyor.
Bizimle o akşam öyle bir ilgileniyor ki, kendi de şaşırıyor. Size neden böyle davrandığımı ben de anlamadım diyor. Bize önce güzel bir türk kahvesi ısmarlıyor, mekanda biraz dinleniyoruz ve sohbet ediyoruz.
Sonra Burcu bizi Safranbolu hakkında biraz bilgi veriyor ve birlikte dolaşmaya çıkıyoruz.
Safranbolu Gezi Evini dolaşıyoruz.
Gezi Evini gezerken ilginç bir şeyle karşılaştık Eşim inşaatçı olduğundan evin mimari yapısını görmek için orayı burayı inceliyor, dolapların kapaklarını açıp kapatıyordu. Gelin odasında hamamlık denilen dolabı açtığında gördüğümüz manzara karşısında hepimiz koptuk
Kapının dışında da elinde havlusuyla gelin hanım bekliyor
Daha sonra Hıdırlar Tepesi dedikleri Safranbolu’yu tamamıyla kuşbakışı olarak seyredilen bu yere götürüyor. Burcu’ya rastlamasak bu güzellikten muhtemel mahrum kalabilirdik. Bu tepeye çıktığınızda güzel bir teras sizi karşılıyor. Mükemmel bir müzik dinletisi duyuyorsunuz. Neyzen öyle bir çalıyor ki, Safranbolu’yu izlerken uzaklara dalıp gidiyorsunuz.
Terasta Safranbolu’ya özel Bağlar gazozu içtik. Şerbet gibi bir tadı var.
Saat bir hayli ilerlediği için otelimize dönmek üzere Burcu’dan ayrılıyoruz ve ertesi günü için sözleşiyoruz.
Ertesi gün şehir turu yapmaya karar veriyoruz.
Golf arabası dedikleri araçlarla Arnavut kaldırımlı yollardan geçerek şehir turuna başlıyoruz.
Elektronik rehber de yanımızda (kulaklarımızda yani)
Arasta Çarşısı.
Sarıaltın Çeşmesi. Çeşmensin üzerinde saat 13.32’yi gösteren biçimde saat oyması var. Çeşmenin 1332 yılında yapıldığını simgeliyormuş.
Üç delikli taş. (Eskiden su gideri olarak böyle çözümler üretilmiş)
Demirciler Çarşısı
Eskimeye yüz tutmuş demircilik mesleği. Ustayla sohbet ettiğimizde artık fabrikasyon imalatlar yüzünden bu meslekte pek ekmek kalmadığından yakınıyorlar
Hayvan pazarı, rehberimiz şimdi bile Cumartesi günleri hayvan pazarının kurulduğunu söylüyor.
Tabakane cami
Tabakanede çalışanlar
Turumuz devam ediyor.
Safranbolu hediyelik çarşısı
Cinci Han
Şehre ismini veren Safran çiçeği, yaklaşık 1 kg.dan 1 ton lokum yapıldığını söylüyorlar.
Çiçek kendi ağırlığının yüz bin katı suyu boyayabilirmiş. Kilogramı 1 milyar TL. civarındaymış.
Karnımız hafiften acıkmaya başladı. Burcu’nun önerisiyle güveçte etli sarma yiyoruz. Sadece bu kafeteryada yapılan sarma çok güzelmiş, tavsiye edilir
Böylece Safranbolu maceramızı da sonlandırıp, Karabük üzerinden Bolu’ya doğru yola koyuluyoruz.
Kardemir Demir Çelik A.Ş. Buradan geçerken vakit öğleden sonra ve güneşin tam dik olduğu bir saatti. Havanın sıcağı ve Demir çelik fabrikalarının tozu dumanı arasında geçtiğimiz bu yol, en kötü yollardan biriydi
Neyse ki burayı geçip, güzel yollara kavuştuk.
Levent Bey, buralardan kuyu kebabı yemeden geçmek olmaz dedi ve ilk kuyu kebabı yapan bir yer bulup, demir attık
Atlarımız da, biz de dinlenmeye koyulduk.
Kuyu ve kebabı
Buradan sonra hedef Bolu.
Bolu’daki hedefimiz Abant ve Yedigöller’i gezmek, fakat zamanımız kısıtlı olduğu için sadece Abant Gölü’nü görebiliyoruz.
Vakit akşam vakti ve hava kararmaya başlıyor, konaklama için Bolu’ya geri dönüyoruz. Çünkü Abant’ taki oteller cep yakıyor ( Bu konuda zaten sevgili Altuğ’da bizi uyarmıştı.)
Bolu’da Öğretmenevinde konaklayoruz.
Ertesi gün Funda arkadaşımız motor yolculuğundan yorulduğu için onu otobüsle memleketi olan Pınarhisar’a uğurlayıp, bizler Düzce üzerinden yolumuza devam ediyoruz.
Buradan sonra Levent arkadaşımızla İzmit’e kadar birlikte yol alıyoruz. Bolu dağlarını otobanı kullanmadan normal yoldan geçiyoruz.
Yalova yol ayrımında Levent arkadaşımızı Pınarhisar’a yolcu edip, bizler İznik Gölü’ ne doğru yola devam ediyoruz. Bundan sonra artık yolculuğumuz yalnız devam edecek
İznik Gölü’ne Karamürsel’den aşağıya inerek ulaşıyoruz. Ama geçtiğimiz Karamürsel-İznik arasındaki yol bizi bitiriyor Aşırı dik virajlı bir yoldan İznik’e kendimizi zor atıyoruz. Bu güzergahta pek fotoğraf çekme şansımız olmadı.
Ve İznik’teyiz
İlk olarak Kırgız Türbesi önünde biraz dinleniyoruz.
Dinlendikten sonra İznik Kalesi’ne doğru şehri dolaşmaya başlıyoruz.
İznik’ten görüntüler.
İznik Müzesi’ni de gezmek istiyoruz ama kapısı mühürlenmiş !
Göl kenarına inip dinleniyoruz. Burası çok güzel bir yermiş
Kaldığımız otelin balkonundan İznik Gölü’nde gün batımı.
Kaldığımız otelde akşam yemeğimizi yiyip, çarşıyı dolaşmaya karar veriyoruz.
Ayasofya Müzesi burada da varmış
Ertesi sabah memleketimiz olan Çanakkale Çan’a doğru İznik’ten ayrılıyoruz.
Ve akşam üzeri Biga’da son durak Savaş arkadaşımızın çayını yudumluyoruz. O yorgunluğun üzerine pek iyi geldi doğrusu. Buradan Savaş arkadaşımıza da teşekkürlerimizi ve sevgilerimizi yolluyoruz.
Böylece ilk uzun soluklu gezimizin sonuna geliyoruz. Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik. Yaklaşık 1.600 km.yol yaptık.
Sabırla okuduğunuz için çok teşekkürler. Bir sonraki gezimiz de buluşmak üzere hoşçakalın.
Sevgi ve saygılarımızla.
Funda-Levent OLGAÇLI- BMW 1200 GS
Ayşegül-Ayhan ÖNDER- Yamaha FZ6 Fazer _________________ Ömür dediğin bir gündür, belki de o gün bu gündür!
Aysegul ne guzel gezmissiniz boyle, paylastigin icin cok tesekkurler. Rapor da cok guzel olmus, devaminin gelmesi dileklerimle. _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Kayıt: Non 0, 0000 Mesajlar: 36 Nerden: Çanakkale / Ezine
Tarih: Cum Eyl 07, 2007 9:38 pm Mesaj konusu:
Çok güzel bir gezi olmuş. Çanakkale ikitekerden arkadaşlarımızın böyle bir gezi gerçekleştirmesi hoşumuza gitti,rapor gerçekten çok güzel olmuş devamını dilreiz...
Kayıt: Non 0, 0000 Mesajlar: 1081 Nerden: Çanakkale/Havana
Tarih: Cmt Eyl 08, 2007 8:00 am Mesaj konusu:
Tekerinize sağlık o kadar yolu teptiğiniz için;
Elinize sağlık üşenmeyip o kadar fotoğraf çektiğiniz için;
Emeğinize sağlık bunları rapor olarak bizimle paylaştığınız için.
Uğur Abinin de dediği gibi bir toplantıda sunum olarak isteriz.
Tarih: Cmt Eyl 08, 2007 9:55 am Mesaj konusu: levent'cim sanki bende senle gezmiş gibi oldum
levent'cim sanki bende sizle gezmiş gibi oldum her virajı her tümseği mıcırlı yolu yeşili maviyi köfteyi tandırı mandanın tatlısını'nı mağaranın soğuğunu uykunun tadını sanki sizleydim bu ne cesaret bu ne keyif bu ne heyecan 4 silahşörlere tebrikler başarılar tekeriniz hep dönsün unutma
keşfetmek bulunduğun yeri terk etmekle başlar harun şahin www.garantisite.com
[/img]
Gerçekten çok güzel ve keyifli bir gezi olmuş.Paylaşımınız için teşekkür ederiz.Biz de eşimle böyle bir gezi planlamaktayız.Birbirimize çok yakınız tanışmak ve görüşmek dileğiyle.Gönen'den sevgi ve saygılar...
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız