Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Kayıt: Aug 14, 2003 Mesajlar: 773 Nerden: istanbul
Tarih: Sal Tem 04, 2006 7:22 pm Mesaj konusu: KARADENİZ, KAPADOKYA, KIRKA... 2 kişi, 8 gün, 2838 km.
Bu yolculuğa hazırlanma işleri çok zor. Kafamda 40 tane şey var...
Lastikler az kalmış, dayanır mı o kadar kilometre? Yok, ön lastik sakat. Değiştirmek gerek.
Yağmur yağarsa?
“Yağmurluğu unutmayalım Ece.”(Ece; forumlardan tanıdığınız “Cyclist”dir)
“Yaz günü yağmur yağmaz... Boşver, ben istemiyorum. “
Olmaz tabii. Önce motor malzemeleri satan yerlere baktık. Euro üzerinden satılan yağmurluklar çok pahalı geldi. Avcılık malzemeleri satan mağazanın birinden, 15 ytl’ye Ece’ye, ( yağmur yağmayacağı konusunda hala ısrarcı), 50 ytl’ye de bana birer yağmurluk aldık. 15 ytl lik yağmurluğun ne kadar işe yarayacağını ilerde göreceğiz
Rotamız budur:
Bu kadar çok eşya motora nasıl sığacak bilmiyorum. Neyse, bir sürü ip, ağ ve koli bandım var. Bi hal çaresine bakacağız. Ece’yle sabah 8:00 de uyanıyoruz, motora çantaları takıp yola çıkıyoruz.
İlk durağımız: SAFRANBOLU
24 haziran cumartesi. Sabah 8 de uyandık. Düzce, Bolu rotasından yola çıktık.
431 km sonra, Saat 16:00 da Safranbolu’dayız. Safranbolu, bildiğiniz üzere mimarisiyle ünlü bir yer. Konaklamak için Safranbolu evlerinden birine (Hatice Hanım Konağı) kapağı atıyoruz. Oda fiyatı, bir görevliye göre 70 ytl, diğerine göre de 80 ytl. Biz, biraz pazarlıkla 60 a kaldık.
Hatice Hanım Konağı’ndaki odalardan biri;
Bu da Konağın dışardan görünüşü:
Safranbolu, ikiye ayrılmış bir yer. İlki, beton binalardan oluşan, sıradan bir ilçe görüntüsü çiziyor. Burdan geçip, tarihi Safranbolu evlerinin bulunduğu o güzel 2. kısma geliyorsunuz.
Restore edilmiş Safranbolu Evleri:
Ve Safranbolu’nun arka mahalleleri.
Küçük ve şirin bir lokanta. “Perühi” denen, mantıya benzer, yöresel yemekten yedik. Bildiğimiz mantıdan en belirgin farkı, içinde kıyma yerine kese yoğurdu olmasıymış.
Safranbolu’nun en ilginç yerlerinden biri; Demirciler çarşısı:
Safranboluda bir gece kalıyoruz. Bir sonraki durağımız Sinop.
Diyojen’in memleketi; SİNOP...
Sabah erken saatte yola çıkıyoruz. Bartın’dan sonra, sahil boyunca yol alacağımız 454 km. sürecek bu yolculuğu fazla hafife almışız.
Yol boyunca yeşillikler içindeki, nefis Karadeniz manzarası eşliğinde yol almak çok güzel olsa da Kurucaşile doğanyurt arasındaki, ardı arkası kesilmeyen keskin virajlar bizi çok yavaşlattı.
Bu yorucu yolculuğumuzun duraklarından biri, “Gideros Koyu” idi. 2 motorun bile karşılıklı geçmesinin zor olduğu patikadan aşağı indik.
Gideros Koyu:
Koya girişte 19 yaşında bir genç, 15-20 m. Uzaklıktaki restorana, sandalla gitmeyi teklif etti. Gerek olmadığını söylesek de ısrar edince bindik. Küreği restoranla alakası olmayan bir yöne doğru çekmeye başladı. 19 yaşında biri, hem de tek başına. En fazla ne olabilir ki . Bizi koyun karşı tarafına çıkaracağını, orda içine şeker olan bi pınar aktığını söyledi. Suyu şekerliymiş. Hiç inandırıcı değil. İyi hadi bakalım gidelim. Koyun ortasına gelince İstanbul’da işlediği suçlardan, sabıkalarından, vücudundaki sağlam yeri kalmamış kemiklerden, arkadaşını ormanda bağlayıp kaçmasından, bahsetti durdu . Ece sürekli, arkamdan dürtüp bişeyler anlatmaya çalışıyordu o esnada. Neyse. Şekerli olduğunu iddia ettiği su şekerli değildi. Sonra bizi söz verdiği gibi restorana götürdü.
Aşağıdaki fotograf, bizi restorana götürürken... Kıyıya kadar sandalı dişleriyle çekti ...
Yemeğimizi yiyip güneş batmak üzereyken Sinop’a ulaştık.
Hakkında hiç birşey bilmediğimiz bu Karadeniz şehrinin bizi en çok şaşırtan yanı, sıcakkanlı insanlarıydı. Laf olsun diye söylemiyorum. Tam da yaşamak istediğim bir yer. Akşam saatlerinde seyyar çekirdekçiden bi külah çekirdek alıp (eskiden bizim oralarda da çekirdek külahla satılırdı. Burda hala satılıyor.) sahildeki çay bahçesinde çoluk çocuk ailecek çekirdek yiyen huzurlu insanlarla dolu bir yer burası.
Sinop, Türkiye’nin en kuzeyindeki il.
Burası da Türkiye’nin en kuzey noktası... İnceburun:
Uzaylılar! Yol üzerinde uzaylıların kurduğu kolayca anlaşılan bir yapı vardı. Ordaki Amcanın söylediğine göre de, Amerika’nın Rusyayı dinlemek için kullandığı bir tesismiş eskiden. (Not: Raporun ilerleyen kısımlarında, uzaylılarla yakın ilişkilerimiz devam edecek.)
Sinop çevresindeki doğal güzellikler... Hamsilos Koyu ve Akliman;
Oguz cok guzel gezmissiniz yahu, inan gercekten imrendim. Fotograflar ve anlatim da cok guzel ve oz, paylasimina tesekkurler ederim/z. _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Kayıt: Aug 14, 2003 Mesajlar: 773 Nerden: istanbul
Tarih: Çrş Tem 05, 2006 10:03 am Mesaj konusu:
DEVAM...
Sinop’un en karanlık yeri, Tarihi Sinop Cezaevi. Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Burhan Felek gibi bir çok ünlü kişinin yattığı yer.
Sabahattin Ali’nin;
“...Dışarda deli dalgalar
Gelir duvarları yalar
Beni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma...”
Dizeleri bu cezaevinde yazılmış.
27 haziran sabahı, 2 gece kalıp doyamadığımız Sinop’tan ayrılıp, Kapadokya’ya doğru yola çıkıyoruz. Önümüzde çoğunlukla bozuk ve ara yollardan oluşan, 730 km lik bir yol var. Zevkli ama yorucu bir yol...
Kahvaltımızı, adını unuttuğum bir kasabanın parkında yapıp,
Kimi yerlerde bulutların arasından...
Kimi zaman adını duymadığımız köylerden...
Yolun büyük kısmında Kızılırmak bize eşlik ediyor.
İç Anadoluya indikçe, oranın eski sahiplerini tanıyoruz;
Hitit İmparatorluk çağından kalma Alacahöyük’ün Sfenksli kapısı.
KAPADOKYA;“Güzel Atlar Ülkesi”*.
Saat 8:00 de Göreme’de, Kelebek Pansiyon’dayız.
Pansiyonumuz, bölgenin dokusuna uygun olarak, kayalardan yontulup, bazı yerlerinede ek parçalar konarak yapılmış bir mağara aslında. Fiyatlar kişi başı, 25 $.
Odamız:
Ve içi...
Karnımız aç. İlk önümüze gelen restorana oturuyoruz. Madem Kapadokya’dayız, buraya ait yemeklerden yiyelim!
Testi kebabı...
Testinin biri sofraya getirilip, çekiçle kırılıyor.
...Ve içinden şöyle bir şey çıkıyor:
Bir de yine yöreye ait “enginarlı tavuk” varmış... Ece merak edip soruyor:
-Enginarlı tavuk nasıl yapılıyor?
-Kızarmış tavuğun üzerine kaşarlı sosla servis yapıyoruz efendim.
-Enginar neresinde?
-??... Hmm...Yok efendim...
-Peki teşekkürler.. Kalsın.
Sabah uyanıp kahvaltımızı yapıyoruz... (Buranın kahvaltı adeti değişik... Kahvaltıda fındık fıstık, kuru meyve de veriyorlar .
Fındık fıstıktan aldığımız gazla hadi bakalım yine motora atlayıp, 100 km kadar uzaktaki “Derinkuyu Yeraltı Şehri”ne gidiyoruz. Burası, yerin 8 kat altına inen koridor ve odacıklardan oluşmuş insan yapısı mağara. Dön dolaş bitmeyen bu şehrin, şu an sadece onda biri ziyarete açık.
Şehir, M.Ö. 5. yy da Hıristiyanlar tarafından, Arap ve Sasani saldırılarından korunmak için kazılmış.
Sonraki durak bir volkanik göl olan “Nar Gölü”. Ama tam da göle varmışken yağmura yakalanıyoruz ve maalesef yağmurluklarımız yanımızda değil. Karadenizde bir kere bile yağmura yaklalanma, gel bozkırın ortasında yağmura yakalan. İş değil. Sığınacak yer bulmak için yolumuza devam ediyoruz. İnşaat halinde bir benzinlik bulup çatısının altına sığınıyoruz. Ama çok geç, sırılsıklamız. Bir süre sonra inşaatın içinden biri bize “çay içer misiniz?” diye sesleniyor. Çay... En sevdiğim şey!
Adının Hasan olduğunu öğrendiğimiz kurtarıcımız ve arkadaşları, inşaatta bize çay yapıyorlar.Çay hiç bu kadar tatlı gelmemişti. Hasan, patates tarlasında çalışıyormuş.
Yağmur hafifler gibi olunca, onların kalmamız konusundaki tüm ısrarlarına rağmen, Ihlara Vadisi'ne doğru yola çıkıyoruz.
Sırılsıklam bir halde Ihlara Vadisi'ndeyiz. Biz restoranda çorbanmızı içerken yağmur dindi ve çevreyi dolaşmak için çıktık.
Ihlara Vadisi böyle bir yer:
Ve vadinin dibindeki kiliselerden birkaçı.
Vadi 15 km. boyunca devam ediyor. Yol boyunca vadiyi izleyip...
Selime’ye geliyoruz.
Selime köyündeki, 304 basamak tırmanıp en tepesine çıkılabilen yine hıristiyanlarca sığınak olarak kullanılmış peribacaları;
*Kapadokya, Persçe de "Güzel atlar ülkesi" demekmiş.
Kayıt: Aug 01, 2003 Mesajlar: 185 Nerden: İstanbul
Tarih: Çrş Tem 05, 2006 11:35 am Mesaj konusu:
Oğuz ne güzel yollar yapmışsınız...
Sizleri EMOK Festivalinde biraz yorgun görmüştük.
Hakkınız varmış, ne güzel yerler, ne çok anılarla dönmüşsünüzdür sayfalara sığmayacak. Yorgunluk gelip geçici, ama gördükleriniz hep anımsanacak.
Bizlerle de paylaştığın için teşekkürler. _________________ PUHU
Kenan BALDOGAN
Ustam, elinize sağlık. Öncelikle ikinizi de festivalde görebilmiş olmaktan acayip mutlu oldum. Gezi hikayeniz çok güzel resimlerle bezenmiş, çok da keyif verici. Bi kere birbirinize çok yakışmışsınız, özel mesajla söylemeye gerek yok, bariz görülüyor. Allah neşenizi daim etsin. Demirci çarşısı çok hoşuma gitti, ne de olsa meslekdaş sayılırız. Bu sinoptaki cengaver oğlanın olayı nedir anlamadım, sen anlattıkça 'ulan bi çapanoğlu var gibi' dedim ama sonunda hiç beklenmedik bir final çıktı. Sanırsam sen o arada bir kısım hikayeyi sansürlemişsin, hani herifin kolunu bacağını kırıp 'çevir uleyn şu sandalı' dediğin bölüm. Yoksa niye ağzında çeke çeke çıkarsın kıyıya?
Onun hemen altındaki gün batımı resmi tema yarışmalarına girip ödül alsa yeridir. Süper fotoğraf. İnceburun resminde bir küçük aksilik olmuş, yüzünü güneşe değil denize dönsen Türkiye'nin en kuzey noktası senin burnun olacaktı, neyse, kısmetse bi dahaki sefere. En son resim de günü süper özetlemiş, bin kelimeye bedel.
Sizin nickleri Tomb Raider ve Ghost Rider olarak değiştirme kararı aldım. Bi kere cyclist Angelina Jolie'ye benzemesinin ötesinde nerde mağara nerde kalıntı varsa oradan çıkıvermiş. Moradam kardeşim, sen de o kadar uzun aradan sonra böyle bir rapor hazırladın ki Ghost Rider gibi bi anda çıkıp günü kurtaran adam modunda olayı bitirmişsin. Festivalde gayet mütevazi şekilde 'eh işte bi kapadokyayı gezdik geldik' demiştin, maşallah memleketin onda birini bitirip de gelmişsin haberimiz yok. Helal olsun. Avatarlarınızı da ekleyelim tam olsun.
PS: Dialup bağlantıda sonuna kadar şu raporu okuttunuz ya bana, ne diyem gayrı güzel kardeşim.
PS2: Sen bu geziden bi dolu karikatür çıkartmışsındır şimdi, bir an önce çiz de bize de göster kardeş.
Kayıt: Apr 26, 2005 Mesajlar: 1118 Nerden: Istanbul
Tarih: Çrş Tem 05, 2006 8:27 pm Mesaj konusu:
Sevgili Goblin, ben de senin gibi tatlı bir insanı tanımaktan çok büyük keyif aldım, memnun oldum ne yazık ki muhabbetine doyamadan İstanbul'un yolunu tuttun... Bir daha yolun buralara düşerse haberimiz olsun... Bu arada beni de Angelina Jolie'ye benzettin ya pes! Sen o gözlükleri ya at çöpe gitsin ya da bir ara iyice bi sil derim Yine de sana kaç tane dersen o kadar çay benden
...Bu sinoptaki cengaver oğlanın olayı nedir anlamadım, sen anlattıkça 'ulan bi çapanoğlu var gibi' dedim ama sonunda hiç beklenmedik bir final çıktı. Sanırsam sen o arada bir kısım hikayeyi sansürlemişsin, hani herifin kolunu bacağını kırıp 'çevir uleyn şu sandalı' dediğin bölüm. Yoksa niye ağzında çeke çeke çıkarsın kıyıya? ...
Festivalde ben de seni gördüğüme çok sevindim ... konuşacak bi sürü şey varken, maalesef erken kaçtın. Hoş biz de senden 4-5 saat sonra yola çıktık.
Yok valla hiç bişi olmadı. Aslında iyi bi çocuk, günahını almayalım, bizi rahatsız edecek hiç bi davranışı olmadı.. Tek rahatsızlığım, kayık dişle çekilince kürekten daha yavaş gidiyordu, ve biz açlıktan ölüyorduk. Gideros'da konuşacak kimsesi yok, biraz canı sıkılıyodu belki.
Goblin demiş ki:
Onun hemen altındaki gün batımı resmi tema yarışmalarına girip ödül alsa yeridir. Süper fotoğraf. İnceburun resminde bir küçük aksilik olmuş, yüzünü güneşe değil denize dönsen Türkiye'nin en kuzey noktası senin burnun olacaktı, neyse, kısmetse bi dahaki sefere. En son resim de günü süper özetlemiş, bin kelimeye bedel.
Çok teşekkürler .. Dur daha rapor bitmedi. Biz uzaylı gördük . Onu yazacağım. .
Kayıt: Apr 26, 2005 Mesajlar: 1118 Nerden: Istanbul
Tarih: Çrş Tem 05, 2006 11:38 pm Mesaj konusu:
O kadar çok fotoğraf çekmişiz ki bir kaç tane de ben eklemek istiyorum tutmayın beni, ama sanırım bir kaçı geçecek. Neyse anlaşılan bu konuda bir talep de mevcut _________________ ...ece... ciçek motorcu
CBF 150 - "taYYare"
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız